"+Hala endişe duyguları taşıyor musunuz?
-Endişe duyguları değil, doktor. Bu tek ve sürekli bir endişe hissi."
-----------------------------------------------
kalbimde olan bir şey, elimde olmayınca; zihnimden gelen bir şey elimden gelmiyorsa; ruhuma dokunan veya ruhumu kendisiyle dokuyan bir şeye ben dokunamıyorsam, ben kimim?
kendi içimde çoktan çökmeye başlayıp hala parıldıyan ama aslında çoktan çöküp yok olmuş bir yıldızım sanırım. kendi kendine çökmekte olan bir yıldızın çökerken bile; uzayın, zamanın ve yer çekiminin bunu saklaması yüzünden çökmekte olan ya da çöken bir yıldızı fark ediyor olamayışımızdan dolayı suçlu buluyorum bu üçünü. Ve bu yargım; labirent olan zihnimdeki bir buluntudur, ruhumun yüzeyindeki bir bulantı değil.
Çoktan ölmüş veya ölmekte olan bizden uzaktaki bir yıldızın parıltısından ektilenmeyi kınıyorum. Ölmekte olan veya ölmüş yıldızların parıltılarına bakıp yıldızları güzelleştirmeyi, onları yüceltmeyi reddediyorum. Geceleri binlerce yıldızın acı çekiyor oluşuna veya cenazesine şahit olmamı engelleyen şehrin ışık kirliliğine teşekkür ediyorum.
-----------------------------------------------
"-insanlara değer verdiğin sürece, Milou, iyidirler. Sana her şeyi verirler. Aşk. Para. İnsanlara, onların istediklerini hissettirmelisin. O zaman onları elinde tutarsın. Sen hassassın Milou, ama onları istemiyorsun. Ben onları sevmiyorum. Asla sevemedim. Dokunamıyorum, elde edemiyorum. Kalpten gelmesi lazım.
+İstediğin neydi?
-İnsanları cezp etmek isterdim, etkilemek, sımsıkı kendime bağlamak. Böylece her şey etrafımda sabit kalacaktı. Ama her seferinde berbat oldu.
+Gerçekten insanları bu kadar çok mu seviyorsun?
-Beni öyle çok sevsinler ki ben de onları sevebileyim, istedim."