Bu roman Halit Ziya’nın İstanbul’da kaleme aldığı ilk romanıdır. Roman 1897 yılında yayımlanmıştır.
Duygu ve düşünceleriyle, sanat anlayışıyla, gündelik yaşam içerisindeki hâl ve hareketleriyle, Fransızca’ya olan ilgisiyle, Batı kültürü etkisinde oluşuyla tam bir tipik Servet-i Fünun tipidir. Roman dört birimden oluşmaktadır. Realist tasvirler dikkat çekmektedir. Olaylar sebep sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanmaktadır. Mekân-insan ilişkisi tesadüflere yer verilmeden anlatılmıştır.
Ahmet Cemil, çocukluğundan itibaren nahif bir kişiliğe sahiptir, kırılgandır. Hayalleri vardır. Ahmet Cemil, sanat anlayışıyla, hayattaki duruşuyla, karakteriyle Tevfik Fikret’e benzer. Ahmet Cemil’in şairane bir kişiliği vardır. Halit Ziya da Ahmet Cemil’i bu şairanelikle anlatmaktadır. Ahmet Cemil, Servet-i Fünun poetikasını romanda anlatmaktadır. Halit Ziya, Ahmet Cemil aracılığıyla kendi sanat anlayışını dile getirmiştir.
Servet-i Fünun temsilcisi olarak Ahmet Cemil varken onun karşısında Raci, eski edebiyatı temsil eder. Raci varlıklıdır. Ahmet Cemil’in parasal durumu ona göre iyi değildir. Ahmet Cemil kendi bulunduğu duruma yabancıdır.
Bârân-ı elmas (elmas yağmuru) söz öbeği light motiftir. Roman boyunca sürekli tekrar etmektedir. Eserdeki hayal-hakikat çatışmasını oluşturan hayal dinamikleri baran-ı elmasta toplanmıştır. Hayaller elmasa, elmaslar su damlacıklarına dönüşmüştür. Onun hayalleri hakikatle yüzleşene kadar akıp gitmektedir. Ahmet Cemil, Lami ile bir yuva kurmayı, tanınmış bir yazar olmayı ve parasının olmasını istiyor. Hayalleri tam burada hakikatlerle çarpışıp geri dönüyor.
Hüseyin Nazmi ile Askerî Rüştiye’de, emelde ve düşüncede bir arkadaşlık kurmuşlardır. Vehbi, Tevfik Bey’in oğludur. Ahmet Cemil’i matbaaya ortak edip başyazar yapma vaatleriyle kandırır ve oturdukları evi ipotek ettirir. Vehbi aynı zamanda Ahmet Cemil'in kız kardeşi İkbal ile evlidir. Vehbi’nin tekme atmasıyla çocuğunu düşürür ve ölür.
Siyah bir gecede bârân-ı dürr-i siyahına (siyah inci yağmuruna) döndü. Siyah gece gerçek ile yüzleşmedir. Ahmet Cemil, o siyah gecede Tepebaşı’nı, baran-ı elması hatırladı. Gözlerinin önünde o maî gece ve siyah gece göründü. Hayallerinin esiri oldu. Eserini ortadan kaldırmak istedi ve sobada yaktı.
Hüseyin Nazmi umutlarının arkasından giderken Ahmet Cemil, bu umutlarının yıkıntılarından kaçacak bir yerlere gidecektir, o kadar uzak bir yere ki şu geçen hayatına ulaşamasın.