Sana küsmedim. Uzun süre burada olmasam da sana küsmedim. Hem ben kimseye küsemem ki zaten. Uzun süre, kısa süreli yolculuklar yaptım. İnsan gittiği noktaya geri dönerse yolculuk yapmış sayılmaz. O yüzden ben yolculuk da yapmış sayılmam. Defalarca gittiğim noktalara geri geldim. Şimdi de buradayım.
Sen, kainatın en güzel zerreciği, zaman tersten akar eğer metroya ters oturursan. Yazın sıcağında bile üşür göz bebeklerin görüntülerin şafağından. Sen, kainatın en güzel zerreciği, farkında ol nedensizliğin, neden burada olduğumuzun ve neden senin yanında olamadığımın. Birbiriyle çelişse de bu söylediklerim anlamalısın beni. Ben kafamdaki şeylerin yoğunluğundan çelişirim kendimle, bunu bilmelisin mesela. Yoğun olan insanın başı ağır gelir kendine. Başı ağır gelenin sırtı kambur olur. İçine çekildikçe solucanlaşır insan.
İnsanların birbirinden farklı yoğunlukları vardır. Bunu yaşlı bir amcaya bakarken hissettim. Yanındaki kulaklık takmış kız ona göre çok daha az yoğundu.
Zaman tersten akar metroya ters bindiğin zaman. Küçük bir kızın elindeki poşette resmi olan özgürlük heykelinin tacı bile düşünme konusu olur bir anda. Halkapınar’ın yağ ve ray kokan durağında hepimiz hafifleriz yoğunluğumuzdan bir şey kaybetmeden.
Hafifleyince yüzler değişir. Bazısı yaşlanır bazısı gençleşir. Bazısı radikalce cinsiyet değiştirir. Yaşlı teyzelerin parlak gözlüklerinden yansır bir genç kızın üstten, imalı bakışları. Ve şaşı bir adam ikisine de aynı anda bakabilir, rahatsız edici!
Rahatsız edicilik nedir ki? Zerreciği sen güzel en kainatın, ters metroya zaman tersten akar zaman bindiğin. Bu ve bunun gibi yüzlercesi…
Benim için normal. Beni anlamalısın. Rahatsızlık yaşamın tuzu biberi.