Havaalanındayım ve muhtemelen iki saat sonra burada olmayacağım. Bundan kaç yıl önce aynı duyguyu bir çay bahçesinde tatmıştım. Bodrum, İstanbul yahut da Çanakkale’de. Ham bir erik ağacının altında, sapada bir masada oturuyorduk. Yolda kırılıp yana devrilmiş bir el arabası görmüştüm ve en sevdiğim çiçeğin gardenya olduğunu söylemiştim yanımdakine.
İsmail o zamanlar sen yoktun, ben de yoktum. İsmail aslında seni sen yapan benim. Beni ben yapan da tüm bunlar. Ordu’da yahut Fatsa’da. Bunun bir önemi yok.
Eskiden çok hikâye anlatırmışım İsmail. Artık kitap okumamakla, çok içmekle ve sıradanlaşmakla suçlanıyorum. Halbuki bir zamanlar bir insanın bir insana gerçekten de yetebileceğini düşünmüştüm. Birinin elini tutarken içim titremişti ve utanıp, kimseye söylemeyip ellerime bakarak gülümsemiştim. O zamanlar içim içime sığmıyordu İsmail, hatırlıyorum.
Yakın bir arkadaşım ‘‘Seni nerede kaybettim? Yakalayamadım.’’ demişti bir gün, rakı vardı masada. Gözümün içine bakmıştı. O zaman da utanmıştım İsmail. Kaybolmama utanmıştım. Halbuki parklarda sabaha karşıları sahipsiz köpekler gibi Arnavut kaldırımlarında sızmıştık. Sallanırken midemiz bulanıyor diye bir çatıya çıkıp gökyüzüne bakmıştık. Benim o zamanlar bir yıldızım vardı. Beni bekliyordu. Her gece birbirimizi izliyorduk. Yıldızların geçtiği sokaklardan geçip sonsuz olmaya çalışıyordum İsmail. Ben ne ara kayboldum? Sen de mi fark etmedin?
Bu gelmemde iyice konuşamadık, anlatacakların vardı, dinledim. İçinde bir kuş vardı İsmail, titriyordun, sesin de yanında... Normalleşiyorduk, cami avlusunda, akşam ezanında eve girecek çocuklar vardı. Topları yola kaçınca seferber oluyorduk en havalı şekilde gerisin geri göndermek için. Herkes babası eve dönmeden eve giriyordu. Ben tek kalıyordum. Cami avlusunda unutulmuş plastik bir top gibi. Uzun süre beton üzerinde beklemekten havası kaçmış…
Bir yol kenarında yan yatmış el arabası gördüm İsmail, sen geldin aklıma. Perşembe yolunda, deniz tarafında, keskin virajlardan birini dönünce bir el arabası vardı, onu gördükten sonra yazmam gerektiğini hatırladım.
Sana yazmam gerektiğini.
Dönmem gerektiğini.
Daha iyi biri olmam gerektiğini.
Yaşamam gerektiğini hatırladım İsmail, çıkaralım bakalım ayakkabılarımızı.
27.02.20
Gizem Tutal
2020-07-30T09:59:49+03:00Bakir kavramlardan ziyade klişe denediğim bir dönemdeyim sanırım :) Teşekkür ediyorum.