Tanıdığım tüm güzel çocuklar için... Olduğunuz gibi kalın ve kimsenin sizi bölmesine izin vermeyin.
Karda yürü, izini belli etme derler, küçüklüğümden beri bu sözü fazlaca sevmiş ama bir yandan da nefret etmişimdir. Sınıfın en sessiz çocuğu olduğumdan hemen hemen kimsenin benim nasıl biri olduğumdan haberleri yoktu. Sadece "Sessiz çocuk," derlerdi. Oysa o sessiz çocuktan iki tane vardı ve birisi hiç de sessiz sayılmazdı. Adını Rodin koyduğum bu benliğim, babamın yüzüme vurduğu ilk tokatla kırılan kalbimden çıkmıştı. Rodin asla sessiz değildi, bağırarak konuşur, çığlıklar atardı. Ortaokul ve lisede Rodin'e ilk aşkımmışçasına kapıldım ve beni ele geçirmesine izin verdim. Onun sayesinde geniş bir çevre edindim ve kendimden uzaklaşıp canlı, sevecen bir benlik edindim. Güler, oynar, sigara içer, daha reşit değilken alkole dadanırdık. Tescilli serserilerdik.
Her şeyden habersiz bastırdığım sessiz çocuk ise geceleri beni bulup köşede sıkıştırıyordu. Asla uyutmuyor, sürekli hüzün basıyordu kanıma. Eminim hiçbir bağımlılık edici madde hüzünden daha kötü değildir. Uyuşana kadar ağlayıp sabahları uykusuz gözler ve mutlu bir sırıtışla Rodin olurdum. Oyunu kuralına göre oynamalıydım. Yoksa belli edecektim bütün sırrı. Aslında sessiz bir çocuk olduğumu kimse bilmemeliydi. Ben de onu öldürmeyi denedim. Yanlış anlaşılmasın, intihara teşebbüsüm hep vardı ama hiç bunun için harekete geçmedim. Tek çabam Rodin kalmak uğrunaydı. Vautrin'i bir idam sandalyesine çıkarıp hiç şüphesiz kendisine son tekmeyi vurmak istediğim zamanlar oldu.
Şu aralar düşündüğüm tek şey hangisinin daha çok sevildiği... Sessiz çocuk mu, tescilli serseri mi? Seç birini. İkisini de istiyorsun demek, çok açgözlüsün. Kalbim acısın ama sonra gözyaşlarının ardından histerik bir şekilde gülüp seninle karşılıklı sigara içelim, değil mi? Herkesin istediği buydu, en azından hayatıma giren herkesin. Bazı şeyler kanıma dokunur oldu. Ben kim olduğumu bilmezken o çıktı karşıma. Sınamak amaçlı depresif ve melankolik takıldım yanında. Kaçmadı. Ben bile kendimden kaçardım da o kaçmadı. Anlayışla başını salladı, bazen gülümsedi gözlerimdeki yaşlara. Acaba rol olduğunu biliyor mu derken bunun ne kadarının rol olduğundan bile emin değildim. Sonra bir başkası oldum, delice eğlenceli ve serserinin teki. İlk başta bana ne zamandır sigara içtiğimi sordu. Bir süredir, dedim. O an fark etmemiştim ama kişiliklerimden biri sigara içerken diğeri içmiyordu. Elimdeki sigarayı aldı, yüzüme baktı. Kim olduğumu anlamaya çalışırken daldan hakkı olan dumanı içine çekti derince. Ve hemen ardından topuğuyla ezdi.
Bir an fazlaca anlam yükledim bu davranışına. Bir gün sadece yandığıyla kalan kapkara bir izmarit olur muydum onun için? Hepsi bilinmeyen sorulardı. Bu şüpheli aşk beni yedi tüketti zamanla. Terk edilme korkusuyla başa çıkamayıp ben terk ettim onu. Hikayenin sonu. Kim kazandı, kim kaybetti bilemem ama bir hayalet gibi hissediyorum. Anılarım da silinecektir yakında. Sizi hatırlayan son kişi de öldüğünde aslında doğmamış olacaksınız diye bir söz vardır. Beni hatırlayan son kişi de yaşarken unuttu, bunun kırgınlığı var içimde.