Merhabalar, kasvetli kalenin prensesi!

Er ya da geç, en tepe kata gelir yüreğimin sesi,

Razı gelmez pek aklım ve ağzımın dili,

Habersiz uçmak ister gözcülerden kuşun yüreği,

Avlar yine de ölümden korkan, vızıldayan sineği.

Bertaraf etmek isterken yılların kimsesizliğini,

Arafımda kalır, Tanrı'ya adarım en gizli dileğimi.


Mutluyum, saçlarınız akmakta bir nehir gibi!

Umutsuz bir serseri, sorar kahkahamın sebebini.

Tırmanmaktan, kan içinde yüreğimin her yeri,

Lisanı ağır, bildiğim bildik, bilinmez ki hedefi.

Uğranmaz! Uğranmaz ve uğraşılmaz kahkaha atan serseri,

Yarınlar için, susmayı bilecek dün yaptığı gibi,

Umduğu olmayan, ummayı unutur ve diğer herkesi.

Merhabalar, ne dediğimi bilmem ama vermedim sorana ismini!


Sezenler olmuş, hayallerimi!

Engin dağların tepesine çıkıp haykırmak!

Ne dediğimi bilmeden, korkmadan dediğimden!

Sen kimsin ki? Kasvetli kalenin prensesi.

İz bırakmaz, bırak gökkuşağı akıtan o kalemi!

Zaten, başına çalıyor yıllar, kasvetli kaleni,

Nokta koymak gerekir bazı cümlelere, bilinmez sebebi.


Gülerek hıçkırmak! Ağlayarak gülmek!

Üzgün bakışlı bir adamı, bir gün ağlarken görmek!

Laleler sümbüller boy vermese de bir güzeli gömmek,

Erken gelir, her ölüm. İnsan zamanında bilmeyince sevmek.

Güller bir özür müdür? Yoksa bir teşekkür zamana?

Ürkütmek nasıldır kasvetle bakarak bir hayvanı?

Lambalar sönünce saatlerce izlemek rutubetli tavanı,

Erken yaşlandırır, kasveti eline alıp karıştırmak kazan gibi kafanı.