Ödünç verdiğim bir kitabı geri aldığımda son sayfasına yazılmış bu soruyu buldum. Üzerinden 6 yıl geçti. 15 yaşımda bu soruyu cevaplayamamıştım. O kitabı belki 3 defa bitirmiştim ancak bu soruyla o kitap bitmemiş ve yarım kalmıştı. Günlerce üzerine düşündüm, uzun uzun cümleler kurdum beynimde cevap niyetine. Ama bu cevaplar yeni sorular doğuruyordu ve bu döngünün içinde o soru cevapsız kalmıştı. 6 yıl sonra farkettim ki aslında cevap zaten içindeymiş düşüncelerimin. Sadece o kitaba yakışır bir ifadeyle yazamama korkusuyla yarım bırakmışım. Kitabı da soruyu da tozlu raflara kaldırmış bu korku.
Şimdi 21 yaşımdayım ve otuzlarıma on beşime olduğumdan daha yakın hissediyorum kendimi. Zaman çok acımasız.
Bir ay önce hayatımın kararını vermemi gerektirecek bir şey oldu. Bir ay önce hem on beşime döndüm hem de otuz üçüme gittim. Bir aydır bu soruyu düşünüyorum. Hayat nedir?
Her hayat şahsına munhasırdır bunu biliyorum. Fakat her hayat başı ve sonu bir olan haritadır işin sonunda. Her harita ilk evimiz olan anne rahmine düştüğümüz anda başlar ve karanlığın sonsuz ışığına kavuşana dek şekillenmeye devam eder. Her kendine özgü bu haritaların tek bir ortak noktası var kanımca. Tercihler... Şekillenmenin tek matematiği ve içselleştirdiğimiz belirsizliği, tercihlerimizdir. Yaptığımız her seçim farklı bir ihtimalin ölümüdür. Yeni doğmuş bir tercih öldürülen bir tercihin sonucudur ve doğan tercihin yaşamı, haritanın şekillenmesinin bir adımır sadece. Yani hayat; triskelion sembolü gibi doğum, yaşam ve ölümün kendisidir. Hayat kavramını 3 kavrama çıkardın derseniz eğer; doğum nedir, yaşam nedir, ölüm nedir gibi yeni sorular doğacak. Ancak aslına bakarsanız hepsi aynı ve birbirine bağlı. Acılardan doğan umutların ve umutlardan doğan acıların sonsuzluğunda; doğum da yaşam da ölüm de aynıdır.
Hayat bir döngüdür, herkes kendi doğurduğu döngüyü yaşatır ve öldürür.