Toplum içerisinde (ofise gittiğim günlerde) kendi kendime konuştuğum zaman sıklıkla "Efendim?", "Bir şey mi diyorsun, anlamadım?", "Şarkı mı söylüyorsun?" tarzında kendilerince haklı ama beni yoran ve belki de konuşmanın tam ortasında dikkatimi dağıtan meraklı sorulara maruz kalabiliyorum.


Önceden hangi duygumu ne şekilde aktaracağımı kafamda kurar ve genelde bir metafor üzerinden yazardım. Belki de ilk defa bu kadar plansız, bu kadar ne yazacağını bilememiş bir halde yazmaya çalışıyorum.

Kimseyle paylaşmak istemediğim ancak herkes tarafından bilinmesini istediğim koca bir ikilem benim duygularım.


Öyleyse diyorum kendi kendime, az önce çamaşır asarken aklıma geleni yine kendimle paylaşayım:

Lisede bir hocamız "Sizce en güçlü duygu nedir?" diye sormuştu. Birçok farklı cevaptan sonra "Utanmak... Bunu bir düşünün" deyip gitmişti.


Üzerine düşündüğüm zamanlar olmadı değil, sadece utanma duygusunu değil, diğer birçok duyguyu da aynı şekilde düşündüm, hatta hissettim.

Hiçbiri bana "en" güçlü gelmemişti. Ancak şimdi dönüp baktığımda en güçlü hissettiğim ve hiç eksilmesin dediğim o duygunun benim için "merhamet" olduğunu görüyorum.


Eskiden memleketi hatta dünyayı kurtardığımızı(!) sandığımız zamanlarda duygusuz olmak veya öyle görünmek çok büyük bir şeymiş gibi gelirdi. Halbuki insan olmanın temelini reddetmeye çalışmak gibi beyhude bir çabadan daha fazlası değilmiş.


Hayat devam ederken hayatın en çetrefilli dönemlerine de sürekli güncelleme geliyor.

Yarın için planlar yapmıyorum, gelişigüzel yazıyor ve yaşıyorum.

Ağlamak istersem ağlıyor, gülmek istersem gülüyorum.

Fakat doğrusu çoğu zaman bıyık altı sırıtıyorum.

Pozlarımı bir gözüm hafif kısık şekilde veriyorum.

Saçlarımı uzatıyorum, bakımının zor olmasından çok hoşlanmıyorum.

Gitar çalmayı ve şarkı söyleme işini artık daha seyrek yapıyorum.

Strese girdiğimde çok çok daha dikkatli oluyor (It's a gift)

ve takıntılarıma söz geçirmekte zorluk çekiyorum (and a curse).

İstersem haftanın belli günlerinde bir plazanın 22. katında orman manzarası izleme ayrıcalığına sahip olabiliyorum.

İstanbul'da yaşayan insanları çok da yaşıyormuş gibi görmüyorum.

En çok özlediğim şehir Ankara.

Otoyolda 120 km/h'yi geçmiyorum.

Belki bir gün yeniden yazmak üzere

Noktayı koyuyorum.