Vurunca kemençenin teline Erkan Abi

Başlardı söylemeye

Ne güzeldi ne güzel

Maçka’nın dereleri

horoncular ayağa kalkardı

Maçka’nın yaylalarında

hayallerinde çiçeklenirdi su kenarı

dağ lalesi gözlerinden

utanırdı aşıklar

akşamın güneşinde bile

kemençenin kaidesinden

kıpırdanırdı içim

yanıma yaklaşınca

toprak kokardı saçların, buruş buruş ellerin

mimoza çiçekleri gibi

türkülere konu ederdi seni Volkan

benliğimi kaybettirdi bana o türküler

çocuklar etrafına dizilirdi

sen bilmece sormaya başlayınca

bazen neye gülerdin neye ağlardın

anlam veremezdik

Oysa

trenle yolculuğa çıkmış

vagonlardan el sallayanlar gibi

yaşlar süzülürdü yanaklarına

hasretle bakan gözlerinden

Horon halkasından çıktın

yemyeşil çayırlardan aşağı gittin bir gün

kayboldun kefen suyunun karşısından

ben dağ lalesiz ve topraksız kaldım

okyanuslar köpürdü birden

sahiller yok olmaya yüz tuttu

silindi haritalardan bir bir şehirler

baykuşlar çığlık attı zifiri karanlıkta

duymaz oldum artık kemençe kaidelerini

bilmem kaç asır geldi geçti

sensiz bu yaylalardan

inekler otladı hep mimoza çiçeklerini

Şimdi bakıyorum

senden geriye kalanlara

sekiz evlat, sekiz ayrı can

her biri ayrı diyarda

kimi düşmüş gönül hengamesine

bazısı torun tombalak peşinde

geneli çoluk çocuğun derdinde

Ve hiçbiri sen kokmuyor

Özlüyorum…


(Anneanneme hitaben...)