serpe serilmiş birkaç papellik kalabalık

terk-i diyar eyleyin kadim diller gibi

ben içime sığmıyorum, sen sığmıyorsun

daralmak haddini aşıyor, sığmıyor içine

defolup gitmek istiyorum

yalnızlıktan, yıldızdan, mücella'dan

adam bıçaklar gibi kaçmak

üçü beş geçe treniyle varmak yarı geceye

kimsenin söylemediği, bakir bir kente 


ayaklarımdan tutuyor çekirge sürüleri

hangi tarla yanarsa yansın, benden biliyorlar

altı tekerli kamyonlar dönüyor köşeyi

ön koltuğunda bağdaş kurmuş orospular

belki hakikaten birkaç papele muhtaçlar

sen onlar gibi değilsin, bilirsin bunu

yokluğu yaygaraya kaptırmış kamyoncular

anlar mı sanıyorsun bu sükutu 


tanklar giriyor aklımın bulvarlarına

çırılçıplak sokağa çıkıyor kalabalık 

eller başta, dizler kaldırıma dayanmış 

bir senle ben sığıyoruz bütün apartmanlara

başım ellerinde, dizine dayanmışım

teyit havliyle beklemek yakışmaz bize

hangi deprem yıkarsa bizi ona gidelim 

hangi toprak kabul ederse ona gömülelim

kaçaksak alnımızın akıyla kaçak

sürgünsek olalım, geriye dönmeyelim 


-yitim-

hangi yolu tutsam varamıyorum sana

boynu bükük tahlil kağıtları tutuşmuş elime

nabzı yavaş atan cesetlere benziyor bu halim 

apar topar yollarıma kuşlar düşüyor 

kanatları yok, başları yok, ve kaçarak

yalnızlıktan, yıldızdan, mücella'dan 

ne kalbin durması yetiyor ölüme 

ne de yetmiş nabızla yaşıyor insan 


açarken damar damar gözünde deniz feneri

benimki

         deniz tuzundan 

                        bozma bir içki 

içtiğimiz gece yarıları kana kana

karanlık korkusundan bahsettiğimiz

yalnızlıktan, yıldızdan, mücella'dan

senden bahsettiğim gece yarıları 

adam bıçaklar gibi kaçtığım

körkütük vardığım sana, yalnızlığına

benimki 

         eski oyundan 

                      bozma bir körlük 

yönünü kaybetmiş bir tekne sersemliği

muhafaza! varamayış sana, bir de ölüm 

ya rab! elimden al şu dümeni