şimdi o buğuyu siliyorum içimden
bir uğultu kaldı ellerin
yüzün sonsuz çalkantı hali
dokunduğum herkes çürüyor kuytumda
nasılsa kaydı tutulmaz fotoğrafların
ateş de bilmez tükenişimi
sesin geçmiş zaman izidir
anca kendi göğünü bilir
nicedir yaşlıyım kendimden
kim varsa etrafımda taptaze telaş
hayat dediğiniz durmadan çağıran
uzun uykulara gebe gök
ben, şimdi yaşımdayım
bakıp geçiyorum gidenlere soluk
o an bir kıyamet sanırsınız
el ele tutuşmuş ağlayıcı ağıtlar
bir ışık ki yok
gam
ses ver bana
otlarım okşanmadı haziran sonunda
daha dündü
resimler geçiyor gözümün önünden
yüzüne akmaktan bezgin deniz
ve fısıldıyor kulağıma
bir yaz gecesi her şey mümkün
hatırla
henüz söylenmemiş şeyler var aramızda
tanrı’nın unuttuğu bir düşteyim hâlâ.