Otogar nedense sakin geldi gözüme. Ocak ayına göre sıcak bir perşembe akşamı. Hele ki Eskişehir’de olduğumuzu düşünürsek bana bir yaz akşamı hissiyatı veriyor. Henüz otobüsün harekete geçmesine yarım saat var. Gece yolculuklarını sevmem. Hareket ederken uyursam sanki uyandığımda hiç olmaması gereken bir yerde uyanacağım gibi gelir bana. Demir kazıklar birer birer asfalta saplanıp öylece duruyor. Tepe noktalarında beyaz küplere sıralı kırmızı renkte numaralar yazılmış. Beni buralardan alıp götürecek araç 25-28 arası herhangi bir yere gelecekmiş. Bir miktar geri çekilip bir sigara yakıyorum ben de. Pürüzsüz zeminde belirli aralıklarla dev küllükler ve çöp kutuları var. Bir tane ağzı alabildiğine açık çöp tenekesi ve hemen yanında tepesi sigara söndürülebilsin diye metalle kaplanmış devasa küllük. Hepsinin üstünde solmuş ve yer yer soyulmuş “Tepebaşı Belediyesi” yazıyor. Ağzımda sigara, iki elimi boşa çıkarıp ‘i’ harfinin noktasını soymaya çalışıyorum. Arkada camların dibinde metal oturaklarda insanlar oturuyor, kimi küllüklerin başındaysa birkaç insan gruplaşmış laflıyorlar. Bense metne zarar vermeden tenekeden harfleri Türkçeleştiren noktaları yok etmeye devam ediyorum.
Otogar, tren istasyonu, havaalanı. Bunlarla ilişkimiz hep dalgalı olarak ilerler. Beni sevdiklerimden kopardığı için bir nefret eder sonra beni tekrar sevdiklerimle kavuşturduğu için minnet duyarım. Bu inişler ve çıkışlar öylesine sık yaşandı ki en son dargın mıydık yoksa iyi miydik anımsayamadım. Bu şehir son zamanlarda kendimi evde hissettirmiyor ya, neyse. Otobüsün gelmesine nereden baksanız yirmi dakika kadar kaldı. Bir sigara daha yakıyorum. Kedimi geride bıraktığım için içimde bir burukluk var. Bavulumu alıp çıkarken pencereden dışarıyı izledi durdu ama iki hafta görüşmeyeceğimizi bilseydi böyle yapmazdı diye düşünüyorum. Kirpi her sabah yemeği ve kumuyla ilgilenecek. Bu beni rahatlatıyor. Ve çok geçmeden son bir kez daha evime geleceğim. Çok sürmeyecek.
Kedinin durumuna neden bu kadar çok aklımın takıldığını bilmiyorum. Her yaz tatilimde kirpi zaten onunla ilgilenir ve hiç problem yaşanmaz. Bir dakika. Aslında gayet iyi biliyorum neden bu kadar aklımın geride kaldığını. Kafamı kediyle meşgul etmek esas özlem duyduğum Gonca’yı unutturuyor bana. Peki neden Gonca’yı özlemekten bu denli kaçınıyorum? Tabii ki bunun sebebini de gayet iyi biliyorum. Peki, anlatayım o halde.
Önce biraz kendimden bahsedeyim size de, hemen beni yargılamayasınız. Öncelikle kötü bir insan evladı değilim. Vallahi değilim! Sadece kafam sizden farklı çalışır, ondandır. Çevremdeki insanlar akıllı olduğum için böyle olduğumu der, sevdiğim kadınlarsa aptal olmam yüzünden böyle olduğumu söylerler. Bense size and içiyorum ki sadece içimden nasıl geliyorsa öyle davrandığımı iddia ediyorum. Kıyafetlerle aram pek yoktur. Çok fazla giyeceğim vardır ama dolabımda öylece durur. Ben yine belli başlı şeyleri üstüme geçirir dururum. Aman ola ki boş konuşayım, vakit öldürmek için kelam edeyim. Hiç sevmem! Onun yerine bir şeyler okurum, güzel plaklar dinlerim, güzel kadınların yanaklarını severim. Öyle boşa kelam etmesek de olur. Bir de Gonca var ki, demeyin gitsin. Neredeyse sene olacak etrafımdadır. Ama gün olur, gece olur uçar giderdi aklımdan. Ben öyle rastgele bağ da kuramam. İnsanlar geçer gider hayatımdan. Bir gün geçti yine önümden, ama gitmedi. Sorular sordu bana. Ben kimdim? Ne yapardım? Neleri severdim? Bir süre tanıdık birbirimizi. Benim gibi yaşlı ve yorgun bir ruhun yanında o, genç ve enerjik bir su perisiydi. Zaman geçip gitmesiyle bilinir. Geçti gitti de. Ben birkaç zaman omuz silktim, biraz hikaye anlattım, biraz da o bakmazken hayal kurdum. Bir sefer sarılmak istediyse de kabul etmedim. Çünkü genç ve güzel bir peri ihtiyar bir avcıyı suyun derinliklerine çekiverir ansızın. Kötülüğünden değil, yanlış anlaşılmasın. Farklı dünyalara aitlerdir hepsi bu. En nihayetinde her ölümlü gibi vazgeçti o da. Ben vaz geçmem. Olaylar hep benim etrafımda gerçekleşir, ben sabit beklerim yerimde. İşte Gonca gitmeye karar verdiğinde de aynı yerde dikilip duruyordum. O gidince bir miktar izledim onu arkasından. Tepeyi tırmandı da kayboldu. Keyfi yerindeyken şarkılar söylerdi. Annemin beni uyuttuğu ninniler gelirdi aklıma, uyku gelirdi aklıma. “Ne güzel ana olur senden. O vakit gelene kadar beni uyutur musun dizlerinde? Saçlarımı okşar, şarkılar söylersin bana.” Diyecek gibi oldum, içeriye şimdi hatırlayamadığım biri geldi de yuttum dediklerimi. En nihayetinde tepeyi aştı ve kayboldu. Dikildiğim yerde sonsuza dek kalabilirdim. Ama elimi kaldırdım, bir taksi durdu. Ben de otogara geldim. Otobüs kalkmak üzere. Gitmeliyim. Kedi iyi ki varsın, Kirpi iyi ki varsın, Gonca iyi ki varsın.