Bunun temel sebebini bulmamız lazım.


Hayatımızın koşuşturması ödül uğrunadır. Bu satırları okuduktan sonra bazımız bazı eylemlerini ödül almak için yapmadığını söyleyebilir. Yürüyüş yapıyorum ama bir ödül beklentim yok diyebilirsiniz. O eylemimiz ızdıraptan kaçmak içindir. Kolesterol ve yüksek tansiyondan korkarız. Bu şeylerin başımıza gelmesindense her günün belli bir kısmını pek de keyifli gelmeyen bir eyleme ayırırız. Kaçtığımız bu ızdırap bizler için ödül olur. Tıpkı sigorta ödemek gibi. Giden paranın belki de hiçbir zaman dönüşü olmayacaktır ancak o ödemelerin getirdiği bir güven vardır. Eğer ki bir tehlike olursa tüm çabalar bu tehlikenin karşısında duracaktır. Öyleyse hayatın her yerinde ya ödüle doğru gitmek ya da kötü bir his getirecek bir şeyden kaçmak vardır.


İşin tuhaflığı da tam olarak buradadır. Hayatlarımızın çekim kaynağı olan ödüller gün geçtikçe daha bir sönükleşmekte ve bizler için gerekli çekim gücünü verememektedir. Eskisi kadar enerjik değiliz, zor uyanıyoruz ve sıkılıyoruz. Her şey oldukça sıradan gelmeye başladı. Yeni bir film, şarkı, kitap görmeyeli ne uzun zaman oldu. Bunları söylüyoruz değil mi?


Bir yandan da bizi iten ızdıraplar çoğaldı. Ancak neden acı çekmeli değil mi? Neden her şey kötüye gitmeli ve haz veren şeyler günden güne erimeli?