İnsanlar çok kör, sağır, dilsiz. Ya da çok güzel rol yapıyorlar. Anlam veremiyorum. Bazen bağırmak geçiyor içimden, "bak işte bu böyle" demek istiyorum ama sonra dönüp "nafile" diyorum. Peygamberler, yazarlar, şairler, ressamlar anlatamadı ki onlara ben anlatayım. Zaten anlasalardı her gelen peygamber, şair, yazar, ressam aynı konu üstüne durmazdı.


Neydi insanın istediği sonsuz sevgi, saygı, mutluluk, merhamet, barış, en güzel aşk, masumiyet, umut, özgürlük, cesaret, aile?

Peki insan ne yaptı? Sevginin, saygının kaynağını sonbahar misali yaprak gibi döktü. Mutluluğu karanlığa kilitledi. Merhameti içindeki çorak topraklara gömdü. Barış dillerde, sayfalarda tarihin tozlu sayfalarında, aşk bülbülün dilinde kalakaldı. Masumiyet sadece beyaz sayfalarda kendine yer bulabildi. Umut, cesaret, aile insanın içindeki çorak topraklarda bir türlü yetişemedi, dikenlerin arasında can çekişerek yok oldu. Peki neden? Neden böyle oldu?


İnsanların istedikleri ile yaptıkları nerede çatıştı? Kadının kıymetini anlamamak konusunda çatıştı. Söz konusu kadın olunca çoğu sağır, dilsiz, kör oldu. Kadına değer verilmeyen yerde de kadının hazinelerine yer verilmedi. Kadın karanlığa mahkum edildikçe istenilen güzellikler de insanlara yüz çevirdi, daima da yüz çevirecek. Çünkü bütün güzellikler kadında gizliydi. Herkes bunu biliyordu. Yine de sağır, kör, dilsiz olmayı tercih etti. Onlar bunu tercih ettikçe ister dünya deyin, ister hayat, ister kader; bunların hepsi insanlığa en acı, en kanlı, en karanlık, en çorak, en dikenli yüzünü göstermeye devam edecek.