Moby Dick; Amerikalı roman ve kısa hikaye yazarı, Amerikan Rönesans döneminin şairi olan Herman Melville tarafından yazılmış ve ilk olarak 18 Ekim 1851’de yayımlanmış bir romandır. Uzun yıllar boyunca unutulmuş olan Melville, 1920’li yıllarda yeniden keşfedilmiş ve ünü tüm dünyaya yayılmıştır.
Polinezya’daki deneyimlerini romantik bir şekilde eserine yansıtan Melville; bizlere bu eserinde "Pequod" adlı geminin son yolculuğunu, balinaların nasıl avlandığını ve bununla birlikte balinalarla ilgili birçok teknik bilgiyi anlatır. Pequod adlı geminin amacı albino Moby Dick’i yakalamaktır ve bu amaç uğruna çalışırken nasıl battığı bizlere Melville’in eseri aracılığı ile anlatılmaktadır. Kaptan Ahab'in hırsına, kinine nasıl yenik düştüğü ve Ishmael’in -eserin anlatıcısı olarak- hayatta kalması, gemideki mantıklı tek kişinin Starbuck olmasına rağmen bir şekilde Ahab’in etkisi altına girmesi sonucunda hepsinin kaderine yenilmesini anlatan Moby Dick; bizlere sadece balina ve balina avcılığını anlatmaz. İçerisinde din, ırkçılık, "madness", arkadaşlık, kader, "limits of knowledge" gibi birçok tema barındıran Moby Dick, içinde kutsal kitaplardan da bölümler bulundurarak aslında suyun görünen yüzünün altında kocaman bir buz dağı saklamaktadır. Ben de bu eleştirimde Kaptan Ahab ile Starbuck arasındaki personal traits (karakter özellikleri) ve moral sentiments (ahlaki duygular)’leri compare and contrast (karşılaştırma) yaparak aslında eserdeki en temel iki konuya değineceğim.
Kaptan Ahab ve Starbuck arasındaki "personal traits and moral sentiments"leri karşılaştırmadan önce eserde dinin ne gibi bir öneminin olduğundan ve kitaplardaki karakterlerinin genel olarak nasıl karakterize edildiğinden bahsetmek istiyorum. Eser insanları birçok yönden birbirinden ayırmış ve bu ayrımı yaparken de insanların kişisel özelliklerine yansıtmayı başarmıştır. Irkçılık başta olmak üzere, sınıf ayrımı ve iş bölümü gibi şeyler kitaba yansıtılırken insanların kişisel özellikleri, karakterleri fazlasıyla göz önünde tutulmuş ve okurlara satır aralarında gösterilmiştir. Starbuck; dinine bağlı, sağduyulu ve akıllı bir adam olmakla beraber karşısında Ahab gibi kibirli, kendisini Tanrı gibi gören bir kaptan vardır. Diğer bir yandan kitabın anlatıcısı Ishmael’in eserde ilk tanıdığı insan olan Queequeq; ibadeti ve kıyafetleriyle bizim gözümüzde bu farklılığı yeteri kadar sağlar. Siyah bir ten rengine sahip olan Pip ise; kitapta delirir ve kimse onu dikkate almaz. Ta ki her şey gerçekten sona erene dek.
Diğer bir yandan Melville’in eserinde dinin etkisi çok büyüktür. Kaptan Ahab ve Starbuck’ı karşılaştırmadan önce dinin ve ahlakın kitaptaki yerini açıklamamız gerekmektedir. İlk olarak kitabın ana karakteri olan Ahab Kaptan’dan başlamak istiyorum. Yazar, karakterlerine isim dağılımı yaparken aslında tarihten de yararlanmıştır. Ahab; aslında insanların diğer tanrılara tapmasına izin veren -like his wife’s sun god- lanetlenmiş bir kraldır. Eserin içerisinde Ahab Kaptan bizlere tam olarak lanetlenmiş olarak yansıtılmaz fakat tarihteki Ahab Kaptan ile bir benzerlik gösterebilir. Moby Dick tarafından lanetlenmiş olarak düşünülen Ahab Kaptan; öcünü alana kadar durmaz. Ya da Moby Dick ondan öcünü alana kadar. Tarihte, Ahab Kral aslında insanların diğer tanrılara veya putlara tapmasına izin vererek insanlara tolerans tanımıştır. Bizim eserimizde ise bu durumu yaşayan kişi Ishmael’dir diyebiliriz. Çünkü Quequeq’i gördüğünde onu her ne kadar garipsese de herkesin dinini kendi içerisinde yaşaması gerektiğini düşünür.
Öteki tarafta eserin yazılma sebeplerinden birisi olan balina türü dahi kitabın giriş sayfalarında bizlere açıklanırken, aslında bu sözcüğün anlamlarının yanı sıra, bu balık türünün dinler açısından da ne kadar önemli olduğu belirtilir. Eserde bizlere balina avcılığının nasıl yapıldığı veya balinacılıkla ilgili teknik bilgiler verilirken Yunus peygamberin hikayesi de anlatılır. Bu hikaye sadece bir kere anlatılmakla yetinilmez. Kitabın içerisinde daha olaylar başlamamışken Yunus peygamberin nasıl bir balinanın karnına girdiğinin hikayesini öğreniriz.
"And God had prepared a great fish to swallow up Jonah.” Diğer bir yandan ise belki de kitabın yapısı gereği; Yunus peygamberin hikayesinin tekniksel açıdan yaşanılıp yaşanılamayacağını okuruz.
"Piskoposa göre, Yunus, ille de balinanın karnına girmemiştir; ağzının köşesinde kısa bir süre kalmıştır ancak. Bu sayın piskoposun dediği de oldukça akla yakın. Çünkü kuzey balinasının ağzına iki kumar masası kurulup, tüm oyuncular rahatça yerleştirilebilir... O yaşlı balıkçının (Sag-Harbor’lu yerine, kısaca Sag-Harbor derler ona), Yunus öyküsünde kuşkularını uyandıran başka bir neden de, peygamberin, balina midesindeki sıvılar içinde kalmasının olanaksızlığıyla ilgili karışık bir sorundu. Ama balıkçının bu karşı çıkışı da pek sağlam sayılamaz; çünkü bir Alman tanrıbilimcisi, Yunus'un, ölü bir balinanın deniz üstünde yüzen gövdesi içine sığınmış olabileceğini söylüyor; Fransız askerlerinin Rusya'dan kaçarken at ölülerini çadır yerine kullanıp içine sığındıkları gibi." (Moby Dick, s. 362)
Bu ve bunun gibi örnekler aslında bizlere eserin içerisinde sorgulamamız gereken belki de birden fazla şey olduğunu gösterir.
Yukarıda anlatılan genel bilgilerden sonra bahsetmek istediğim spesifik konuya geçiş sağlayabilirim. Kaptan Ahab ve Starbuck arasındaki "moral sentiments and personal traits"leri karşılaştırmak ve bu karşılaştırmayı yaparken de bu ikilinin arasında geçen diyaloglardan yararlanmak. Kaptan Ahab; aslında Yunan kahramanları veya Shakespeare trajedilerinin bir benzeri gibidir. Tek bir ölümcül hatadan dolayı hayatında acı çeken Ahab, aşırı öz güvene sahiptir. Bu öz güvenden dolayı kendisini Tanrı gibi hisseder. Ahab; Moby Dick’i dünyadaki kötülüğün somut hali gibi görmektedir. Kaptan Ahab Moby Dick’i takip eder çünkü aslında bu kötülüğü yok etmek için kaçınılmaz olan bir kadere inanmaktadır. Kaptan Ahab’in kusuru doğuştan değildir. Aslında hem Moby Dick’in Ahab’in ayağına hem de zihnine verdiği zarar; Ahab’e sonradan gelen ve dünyadaki yaşamın ona verdiği bir zarar olarak gösterilebilir. Ahab’in kusuru hem psikolojik hem de fizikseldir. Diğer bir yandan Starbuck, Pequod’un ilk mate (eş)'idir ve aslında gemideki mantığın temsilidir. Starbuck; bir Quaker olarak bizlere reasonable (mantıklı) ve thoughtful (düşünceli) bir kişilik ile tanıtılır. Kendi doğası gereği balina avlamanın veya balinaların yarattığı sorunların farkındadır. Ahab ile karakter özellikleriyle tam bir zıtlık içerisinde olan Starbuck; balinaların gücüne saygı duymaktadır. Ahab’in zalim olduğu, ölçüyü aştığı veya saplantılı olduğu durumlarda Starbuck sağduyulu, mantıklı ve sakin kalarak aradaki dengeyi sağlamıştır. Fakat her ne olursa olsun Starbuck; Ahab’in gücünden yoksundur.
Ahab Kaptan ile Starbuck arasındaki "moral sentiments and personal traits"leri anlamak için aslında aralarında geçen konuşmalara bakmak yeterli olacaktır.
"Öç almak ha, diye bağırdı Starbuck, akılsız bir hayvandan, sana ancak içgüdüsüyle körü körüne saldıran bir hayvandan öç almak ha! Delilik bu! Akılsız bir yaratığa böylesine öfkelenmek, dine imana da sığmaz. Ahab Kaptan." (s. 223).
Tam bu noktada aslında Starbuck’ın nasıl bir kişiliğe sahip olduğu okuyucuların gözlerinin önüne serilmektedir. Starbuck aslında Ahab’in hırsının bir hiç uğruna olduğunu bilmekte ve sadece kendini korumak amacıyla Ahab’e nefsi müdafaa yapan hayvan için bu derece kin beslemenin gereksiz olduğunun farkındadır. Hayvanın aklının, bilincinin olmadığını belirterek Ahab’in planının kendi tabiriyle "dine hakaret" olduğunu savunan Starbuck yeniden kendi dinine olan bağlarını ve sağduyusunu ortaya koymuştur. Zaten kitabın en başından beri geminin tek amacının toplayabildiği kadar balina yağı toplayıp eve dönmek olduğunu savunan Starbuck, öyle bir noktaya gelir ki aklından Ahab’i vurmak geçer. Fakat burada önemli olan nokta şudur ki herkes gibi o da Ahab’in ruhunun büyüsüne kapılır ve bir şekilde mantığı devre dışı kalır. Aslında Starbuck’ın belki de fark edemediği problem şudur: Nasıl Moby Dick içgüdüleri ile Ahab’i sakatladıysa Ahab de içgüdüleri aracılığı ile balinayı bulup avlamak istiyordur. Starbuck’ın yukarıdaki cümlesine karşılık Ahab Kaptan içindeki kini, lider kişiliği ve hıncı şu cümlelerle ortaya koyar:
"Beni dinle, küçük pay düşkünü: Gözle görülen şeyler mukavvadan maskeler gibidir. Ama her olan biten şeyde, her canlı işte, her su götürmez olayda, bilinen her şeyin içinde, bilinmez bir akıl vardır. Bu akıl, kendi damgasını vurur o akılsız mukavva maskeye. Eğer insan vuracaksa, o maskeye vurmalı. Mahpus, zindandan kaçabilir mi duvarı delmeden? Beyaz balina, benim dört bir yanımı saran o zindan duvarıdır işte." (s. 223)
Bu cümleleriyle Ahab; herkesin yargıladığı olayın altında yatan meselenin altında aslında görünmeyen şeyler olduğunu açıklar. Ahab’in cümlelerinden de anlaşılabileceği gibi aslında bir noktada kendisi de yaptığı şeyin mantıklı olmadığının farkındadır fakat hapsolduğu dünyadan ancak zindan duvarını delerek geçebileceğini savunur.
"Bunun ötesinde hiçbir şey yok sandığım da oluyor zaman zaman. Ama ne olursa olsun, eziyor beni bu balina, kemiriyor içimi, insanı küçük düşüren bir güç görüyorum onda, anlaşılmaz bir kötülük görüyorum onda, işte bu anlaşılmaz şeyden nefret ediyorum asıl. Beyaz balina ister kötülüğün bir aracı olsun, ister kötülüğün ta kendisi, ondan alacağım öcümü." (s. 224)
Tam bu noktada ise aslında kendi ikilemini ortaya koyar. Bazen hiçbir şey olmadığını düşünerek aslında bizlere mantığıyla değil de hıncıyla, kiniyle birlik olmuş şekilde gösterilen Ahab Kaptan’ın aslında iç sesine de tanıklık etmiş oluruz. Fakat cümlenin hemen sonrasında kendi insani doğasından dolayı balinaya olan yenilgisini kabul edemediğini ve aslında balinadan ziyade kendisine yenildiğini öğreniriz. Benim fikirlerime göre Ahab’i ezen Moby Dick değil, Ahab’in ta kendisidir. Konuşmasının ilerleyen kısımlarında ise tam olarak Moby Dick’i nasıl tanımladığını açıklar. Moby Dick, Ahab Kaptan için aslında dünyadaki her türlü kötülüğün harmanlanmış halidir. Aslında Ahab Kaptan delirmiştir, çünkü sadece kendi içgüdüsüyle savaşan bir hayvanı öldürmek adına hayatını harcayan saplantılı bir adam haline gelmiştir. Ahab kendi zihninin zindanında kurduğu plan uğruna aslında kendisiyle bile ilişkisini kesmiştir.
Konuşmanın ilerleyen kısımlarında konu biraz daha dinî açıya kayar ve bu noktada Ahab ile Starbuck arasındaki farkı daha net görebiliriz. Tanrı'nın yarattığı güneşi bile kendisine düşman gören ve hatta kendisini her şeyden üstün sayan Ahab; hararetli bir şekilde konuşarak aslında Starbuck’ı manipüle etme girişimlerine başlar. Bu cümlelerin içerisinde gemideki insanları kendi kelimeleriyle tasvir ederken aslında o insanları küçümsediğini veya belki de o gemideki insanları bilerek farklı bölgelerden seçtiğini düşünebiliriz. Starbuck haricindeki bütün herkesin amaçsız olduğunu ve hiçbir şeye tapmayan insanlar olduğunu savunan Ahab aslında başından beri Starbuck’ın bu durumunu biliyor ve Starbuck’ın tek başına bir engel teşkil etmeyeceğinin farkında olabilir. Konuşmasının içerisinde her şeyin bir yarışma ile başladığını savunan Ahab aslında Moby Dick'in yanı sıra Starbuck'ı da kendisine rakip olarak görüyor olabilir. Fakat Starbuck için Ahab Kaptan; düzeltilmesi gereken bir hasardır. Diğer bir yandan Ahab; gerek konuşması ve gerek görüntüsüyle insanları etkisi altına aldığının farkındadır ve bunu eserin içerisinde karakterlerin üzerinde net bir şekilde kullanmaktadır.