Gece yarısı evde birilerinin gezdiği hissiyatı ile aniden yatağımdan fırladım. Normalde evde tek olmam gerekiyordu ama felaket uyku sersemi olduğum için yatmadan önce eve birilerinin gelip gelmediğini anımsayamıyordum. Uyandığımda mutfağın ışığı açıktı ve sesler de oradan geliyordu. Mutfağa girdiğimde dört beş kişinin mutfakta olduğunu gördüm. Hala uykum vardı düşmemek için kapıya dayanıp öylece onlara baktım. Ne zaman eve geldiklerini düşünüyordum. Hepsi tanıdık simalardı, yabancı değillerdi. İçlerinden birisi filtre makinasında kahve yapıyor, birisi kahve yapanın tam arkasından onu izleyip birşeyler anlatıyor. Bir ikisi masada sohbet ediyor, bir tanesi de mutfağın balkonunda sigara içiyordu. O kadar uykusuzdum ki zil zurna sarhoş olsam bile böyle bir kafa yaşamazdım. Başım çatlıyordu. Gözlerimi halen doğru düzgün açamıyor, olup biteni anlamaya çalışıyordum hala. Kahve hazırlayan beni görüp "Kahve içer misin?" diye sordu. "Olur" dedim. Sonra masada oturan kızların yanına yöneldim. Kızlar toparlanıp bana bir sandalye açtılar. Dirseğimi masaya dayayıp başımı yasladım. Kahve hazırlayan eleman kahveyi getirip masaya koydu. Büyük bir yudum almaya çalıştım. Sıcaktan ağzımı yaktım dilim haşlandı adeta. Tükürmeden zar zor yuttum kahveyi. Yüzüm buruş buruş olmuştu. Kızlardan birisi sigarasını önündeki kül tablasına basarken "İyi misin?" diye sordu pek umursar bir tavrı yoktu. İyi olduğumu düşünüp laf arasında öyle sormuş gibiydi. "İyiyim" dedim. Kahve hazırlayan eleman da kahvesini alıp bir sigara yaktıktan sonra balkona çıktı. Kızlardan bir diğeri "Dinlendin mi?" diye sordu. "Pek sayılmaz başım ağrıyor" dedim. "Bende ağrı kesici olcaktı" deyip çantasını karıştırmaya çalıştı. "İstemiyorum, birazdan ayılırım" dedim. "İstersen yüzüne biraz su serp" dedi az önce sigarasını söndüren kız. "Hayır, sinüzit var zaten" dedim. Bir türlü siz kimsiniz demeye dilim varmıyordu. Tanıyordum ama bir o kadar da tanımıyordum bu karşımdaki insanları. Sigarasını söndüren kız tekrardan bir sigara yakarken "Ee devam edecek misin?" diye sordu. "Neye?" dedim. "Yazmaya" dedi. Kim olduklarını bile doğru düzgün hatırlayamadığım bu insanlara karşı daha fazla kafayı kırmış imajı vermemek için sanki muhabbete haizmişim gibi "Yok etmeyeceğim" dedim. Öteki kız "Neden?" diye sordu. Sesinde biraz agresif bir ton vardı. "Nedeni yok, etmeyeceğim." dedim umursamaz ve anlamsız bir edayla. Balkondakilere seslenip "Ya Burak şuna birşey der misin hala aynı kafada bu ya!" dedi kız sinirlenerek. Sigaralı kız eliyle başını tutup "Delircem ya!" dedikten sonra gözlerini devirip başka bir yere odaklandı.
Diğer kız "Pardon ama ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordu. Birşey demeden yüzüne baktım elim hala başımdaydı."Ya sen oyun mu oynuyorsun? Ne yapacağını zannediyorsun anlatsana bana!" diye hiddetle sesini yükseltti. Kayıtsız bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. "Allahım Yarabbim ya!" deyip bacak bacak üstüne attı. Sigaralı kızda eliyle onun kolunu tutup "Sakin" dedi yavaşça. "Sonra da biriniz buraya bakacak mı artık?" diye balkona seslendi. Elinde henüz sönmemiş olan sigarası ve bitmeye bir fondip kalmış kahvesi ile bir eleman içeri girdi. Bir fırt çekip "Mevzu ne?" dedi. "Al konuş" dedi aynı kız. Çocuk bana bakıp hayırdır manasında kafa salladı. Bende olan bitenin sakinliği ile ona baktım. Sonra çocuk "Mevzu ne?' diye sordu. "Ne bileyim kızlar coştu bağiriyor bana sabahtan beri" dedim. Az önceki hiddetlenen kız "Yazmayacağım diyor. Yazmayacakmış." Ayaktaki eleman "Bana bir yer açın" dedi. Kızlar toparlandı. Boşa çıkan tam ortadaki sandalyeyi ters çevirip çöktü eleman. "Yazmıcan mı ?" diye sordu. "Hayır" dedim. "Abi yazman lazım bak" dedi sonra. "Ya ne yazması neyden bahsediyorsunuz konu ne?" dedim. Hiddetli kız ayağa kalkıp "Ben balkondayım ya konuşun siz" dedi. Az önceki eleman da "Nuri'yi gönderme içeri" dedi arkasından. "Abi bak şu içerdeki defteri ne zamandır almadın eline?" , "Hangi defteri?" , "Yazıların olduğu defter,öykülerin." , "Hatırlamıyorum." Çok insanca ve samimi konuşuyordu bu arkadaş. O yüzden bende biraz sakinleşmiştim. "Hah işte sorun da bu neden almıyorsun abi?" Sigara paketini açıp bir sigara uzattı. "Kullanmıyorum" dedim. Sonra yanındaki kıza uzattı. "Yeni içtim istemiyorum." dedi kız, modu epey düşüktü. "Hı neden almıyorsun?" , "Yazmayı bıraktım bıraktığım içinde almıyorum." , "Neden bıraktın abi?" , "İşlerim vardı."
Bunu dememle bir süredir balkondan ters ters bizi izleyen eleman içeri daldı. "Ulan hala mı? Hala mı lan? Ne diretiyosun daha sen! Kalk ayağa!" diyerek hızla üstüme yürümeye başladı. Yanımdaki kız ve eleman hemen ayağa kalkıp "Nuri abi, sakin abi aman!" diye tutmaya çalıştılar herifi. Kız balkona doğru "Sana tut demedik mi Beste niye bırakıyorsunuz?" diye bağırdı, balkondaki kız da "Ne yapabilirim? Ne yapabilirim?" diye bağırıyordu. Elim ayağım titriyordu. Ayağa kalktım "Ne oluyor lan!" diye bağırdım. "Kimsiniz lan siz, benim evimde bana dayılanıyorsunuz? Hayırdır lan?" dedim. Kahve bardağımı kaldırıp sertçe yere fırlattım. Kız ve balkondan gelenler Nuri dedikleri zirtapozu uzaklaştırırken bu sefer de az önceki eleman bana bağırmaya başladı "Gözünü seveyim sen başlama birde abi ya!" , "Ne oluyor lan, ne oluyor açıklayın bana kimsiniz siz? Ne hakla evime girdiniz üstüme yürüyosunuz açıkla lan!" dedim. "Tanımıyormusun abi bizi zaten!" dedi. "Tanısam sorarmıyım hıyar!" dedim. "Nasıl tanımıyorsun?" , "Tanımıyorum lan işte! Kim soktu sizi eve?" Adam şaşkınlıkla diğerlerine bakıyordu. Beni omuzlarımdan tuttu "Abi biz hep evdeydik zaten." dedi. "Nasıl? Tek yaşıyorum ben." , "Biz hep burdaydık. Yani hep değil de bayağıdır buradaydık zaten. Sen şimdi cidden bizi hatırlamıyormusun?" Hala balkondan içeriyi izleyen Beste dedikleri kız "Ciddi misin sen ya?" diye söylendi. Beynim allak bullak olmuştu. "Şimdi sen bizi hatırlamadın mı?" diye tekrar sordu Burak. Oturdum "Hayır" dedim. Sigaralı kız Nuriyi sakinleştirdikten sonra dönüp mutfak tezgahına dayandı. Saçı başı dağılmıştı perişan bir hali vardı. Neredeyse yaşlı diyebileceğim dolu gözlerle beni izliyordu.
Burak dedikleri eleman odama gidip elinde toz bağlamış bir defterle geri geldi. "Ben Burak abi. Panaztepe'den Burak." Defteri aldım içini kurcaladım. "Deminden beri bu defterden mi bahsediyorsunuz?" "Evet." , "Ben epeydir elime almıyorum bu defteri." , "Bizde onu diyoruz ya abi! Neden almıyorsun, onu soruyoruz." , "Onun hatırlamak için deftere ihtiyacı yok." dedi tezgahtaki kız, yanıma yaklaştı. Elimi tuttu "Bana bak" gözlerimin içine bakıyordu. "Beni hatırladın mı? Adımı hatırlıyormusun?" Boş gözlerle ona bakıyordum. Bu tavırlarından eski sevgilim olup olamayacağını düşündüm. Ama kızın kim olduğunu çıkaramayınca "Hayır" dedim. Kızın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. "Ben Sena" dedi. "Hatırladın mı, Sena?" Zihnimi zorluyordum. Nafile.
Kahve hazırlayan adam mutfağa girdi epey dertli gözüküyordu balkona seslenip "Beste ulasamadın mı Hikmet abilere?" dedi. Beste dedikleri de kulağında telefonla balkon kapısına dayanmıştı. "Ulaşılamıyor" dedi.
O esnada kapı çaldı. "Geldiler" deyip kapıyı açtı Burak. "Nerde kaldınız Hikmet abi?" dedi Beste. "Anca geldik. Siz ne yaptınız?" , "Hatırlamıyorum" diyor. "Hatırlamıyorum mu diyor? Yazacakmıymış peki?" , "Yok diyor. Nuri'yi zor sakinleştirdik." , "Nerde şimdi?" , "Balkonda birşeyler içiyor." , "Defter nerede?" , "Burada, masada."
Hikmet dedikleri adam ellili yaşlarda dökülmeye başlayan saçları da sakalları gibi kırlaşmış, yüzü çizgilerle dolu bir adamdı. Defteri eline aldı. Biraz karıştırıp bana uzattı. "Al yaz hadi!" Deftere baktım. "Hayır yazmayacağım." , "Neden?" , "Bıraktım yazmayı. Boşu boşuna uğraşıyorum. Bir yere varacağı yok bu işin. Hayatta daha ciddi şeylerle uğraşmam lazım." , "Biz ne olacağız?" dedi Hikmet dedikleri. "Bizim ne olacağımızı düşündün mü?" , "Düşündüm" dedim. "Hepiniz evden çıkıp gidiyorsunuz ve bu saçmalık burada bitiyor." Anlaşılan bu gerzekler benim zamanında yazıları yayınladığım blogun beş on kişilik okuyucu grubuydu. Hepsi de kafadan kırıktı. Zaten aklı başında adam neden benim yazdıklarımı okuyarak değerli vaktini çöpe atsın. "Kapının dışına çıkmamız bizi silmene yaramaz. Biz hep buradaydık ve olmaya devam edeceğiz bizi sen yarattın!" Kahve hazırlayan adam da "Bu işin sonunu getirecek olan da sensin." dedi. "Abi biz senin yarattığın karakterleriz. Yazmayı bıraktığından beri yani yıllardır en son kaldığımız yerde öylece bekledik durduk." dedi Burak.
Boş gözlerle bakmayı sürdürdüm. Defteri aldı eline Hikmet. Sayfaları çevirdi. Sonra "Başkasının Kütüphanesi" başlıklı bir yazı açtı. "Bak" dedi. "Ben buradayım. Ilk yazdığın öykülerden. Herşey benim sahafımdan çıktı." Tekrar çevirdi. "Köpek" isimli bir yazıyı açtı. "Köpek hatırladın mı? İşte bu da ilk yazdığın öykü." , "Hepiniz buradaysanız köpek nerede?" dedim. "Öldü" dedi Hikmet. "Köpekler insanlar kadar yaşamazlar. Aramızda en yaşlısı da oydu. Sen uzun süre dönüp bakmayınca öldü." , "Bizde ölecektik." dedi Sena, onun için buradayız. "Nasıl olecektiniz?" , "Eğer unutsaydın ölecektik. O yüzden böyle öfkelendik ya abi sana. Sen sizi tanımıyorum deyince unutmuş demek dedik." dedi Burak. "Ölmekten neden bu kadar korkuyorsunuz?" ,"Çünkü biz ölürsek sende ölmüş sayılırsın. Yani tamamen ölmek değil bu, fizyolojik bir ölüm değil. Daha çok varoluşsal. İçinden bir parçanın ölmesi gibi. Seni sen yapan şey yok olduğunda, sende bir nevi ölmüş sayılırsın. En azından o parçan ölmüştür." dedi Hikmet.
"Neden kendini öldürmek istiyorsun neden başka birine dönüşmek istiyorsun? Eline kalem almadığın bunca vakit amacladığın şeye ulaşabildin mi?" diye sordu Sena. Adeta bir anne şefkati ile. Lafını bitirmek üzereyken de Nuri içerdi girdi. "Herşeyi silip atmak için günlük hayatın boktan dertleri haricinde elle tutulur bir sebebin var mı?" "Okuyucum yoktu. Hayatım boktan bir yöne doğru gidiyordu. Bütün meşgalelerimi bırakıp hayata odaklanmam gerekiyordu yoksa sonum uçurum olacaktı." , "Sende bizi silmeyi mi seçtin? Sadece sizi değil birçok şeyi sildim." , "Hayatının boktan bir yere gitmesi ne demek?" , "Neyi tutsam elimde kaldı demek." , "Biz kalmadık" dedi kahve yapan.
Nuri çıkıştı "Derdin neydi lan! Karı mi kız mı? O kızla aran bozulduğunda tek kaldığında yanında biz vardık. Allahın unuttuğu yerde sürgün gibi hayat yasadiginda yanında biz vardık. Hadi biz de yoktuk Köpek vardı. İş güç para desen? Ulan yine biz vardık. Biz hep vardık. Bizden ala kötü gün dostu mu vardı? Ama ne hikmetse başına gelen her kötü şeyden bizi sorumlu tuttun." Okuyucumuydu derdin? Okuyucunun canı cehenneme! Yazdığın için kendini yazmaya verdiğin için hayatı kaçırdığını düşündün değil mi? Ama hayat oğlum bu. Darmaduman birşey işte. Hayat böyle birşey."
"Yeter Nuri" diye bağırdı Hikmet. Nuri gözleri yine öfkeden kıpkırmızı olmuş bir şekilde sesini iyice yükseltmişken. Herkes başımıza toplanmıştı. Beste kollarını bağlamış ayakta bizi izliyordu. Sena bir bardak suyu elinde çevirip duruyordu. Burak yaktığı sigarasının küllerini dökecek yer arıyordu. "Birşeyler hatırlamaya başladın mı?" dedi Hikmet. "Belki biraz." "Peki geri döneceksin değil mi?" , "Bilmiyorum. Bakın ben onca zamandır kendimi bu işlere kapattım. Hem okuyucu da yok. Edebiyat okursuz olur mu? , "Okuyan yoktu çünkü çabalamadın" dedi kahve hazırlayan adam. "Çabaladım! Yayınevlerine gönderdim ve sonra dergilere!" , "Ama bir iki tanesinden red yedikten sonra bir daha uğraşmadın. Yazdın ve köşeye attın. Sonra bir işe yaramıyor dedin!" , "Senin adın neydi?" dedim. "Bi adım bile yok. Adımı dahi koymadan beni derme çatma yazıp bıraktın. Benim durumum yine iyi. Bir tane kızcağızı Ege denizinin dibinde unuttun. Ne hale gelmiştir sence, bir tahminin var mi?" , "Ben... Bilmiyordum." , "Beste, Hikmet'e "Gelecek mi abi?" dedi. "Gelecek" dedi Hikmet ve sonra bana dönüp "Bak biz çekip gitmeye razıyız. Hatta şu defteri ver, kendimizle beraber götürelim sonra da yakalım. İnan hiç problem değil. Yalnız birisi var. Ona yaptığın yanlış hepimizinkinden büyük." "Kim?" dedim. "Gelecek tanışacaksınız. Yani yeniden." dedi Hikmet. Kahveyi hazırlayan "Hepimizin hayatının yalnız çok kısa bir anını, belki sadece birkaç saatinde başına gelen bir olayı anlattın. Ama onun neredeyse tüm hayatını anlattın. Sadece bir olayını değil bütün karakterini ve çevresini." , "Hatta bitirdin." dedi Beste. "Uzunca yazdın ve bitirdin." , "Ama ona hiçbir zaman layık olduğu değeri vermedin." dedi Hikmet. "Biz bir şekilde öyle veya böyle hallederiz. Ama o bir defter yaprakları arasında çürümeyi haketmiyor." dedi sonra da. Defteri elime alıp kurcalamaya başladım "Hangi hikayeden bahsediyorsunuz?" , "O defterde yok." dedi Burak. "Üstelik çok yaşlandı eğer bize yaptığının aynını ona yaparsan ölecek ve sonsuza dek kaybolacak. Biz biraz da onun için geldik." , "Neden kendisi gelmedi?" Hikmet'in "Bizi görünce ilk başta vereceğin tepkiyi az çok tahmin edip çağırmadım." demesiyle kapı çaldı. Herkes bir kapıya bir bana baktı. Kimse kapıyı açmaya yeltenmeyince beklediğimiz kişinin geldiğini anlayarak kapıyı açmaya yöneldim. Son birkez mutfaktakilere baktiktim hepsi meraklı gözlerle bana bakıyordu.
Kapıyı açtım. Sonra hemen kapatmak istedim. Ama donup kalmıştım. Kapatamıyordum. Çünkü kapıyı çalan kişi bizzati bendim. Karşımda kendimi gördüm. Herkesi bekliyordum ama kendimi beklemiyordum. Kapı açık kalınca karşımdaki ben içeri girdi. Ona döndüm. Gözlerinin içine baktım. Bendim ama saçlarım kırlaşmış yüzümde çizgiler belirmiş haldeydim. "Muharrir!" dedim. "Abi" dedi. Kapıyı açtığımdan beri metanetini korumaya çalışan Muharrir'im daha fazla kendini tutamadı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Unuttun sandım bizi unuttun sandım diyerek bana sıkıca sarıldı. Sarıldım. Hiç farkına varmadan ağlıyordum. "Söz veriyorum!" dedim "Söz veriyorum kendimi öldürmeyecegim. Hiç kimse olarak yokolup gitmektense belki başarısız bir yazar olarak gideceğim. Ama yazacağım. Hep yazacağım!"