son tekmenin ardından bir sayfa döküldü cebinden: 


''Hestia'ya,


hestia... derin sızım.

ellerimdeki kızıldeniz'in denizkızı. 

gözlerinin okyanusları ayıran maviliğinde 

dünyayla arama bir yarık koydum.  

sonrasında bana dokunan, 

beni hissetmeye teşebbüs eden herkesi o yarıktan aşağıya attım. 

bir av tüfeğinin namlusunda geldim sana. 

katil olarak katıldığım o kutlu cenaze töreni

seni gördüğüm ilk an.

babam mıymış, kimmiş? bir yakınımı vurmuşum.

yüzünü bana çevirdiğinde her şeyi unuttum. 


babam artık lanetler okuyordur bana.

''ne diye kalemi eline aldın tüfeği bırakıp?

ne diye daha acılı, daha ağır öldürmedin beni?''

kafamdaki on beş sesin en baskını bu.

keşke görmeseydim bir başkasıyla seni

n'olur, ölmeseydin parmaklarımın boşluğunda

o zaman durup daha büyük küfürler ederdi babam.

çünkü gururludur annemle aynı kaderi paylaşmandan.

şimdi daha da beni andırıyorsun öyle kıpırdamadan. 

şimdi ilk gördüğüm andan bile çok seviyorum seni. 

 

yüzünde inceden tuhaf bir tebessüm

o mavilikte anlaşıldığımı düşünmüştüm.

kerpetenle söktükleri ruhum

tüfeğin kabzasındaki çelik soğukluk

hepsi geçti, hiçbir şey hissetmiyorum. 

dizlerimdeki hikayeler bitti hestia.

sen en güzel uykulardayken ben

her gece avuçlarımda gezen kızıl güneşi batırdım.''