karanlığına kapıldığım
bunu inatla yaptığımı sandığım
bir yerdeyim.
sebebi olmayan, nedeni sorgulanmayan bir his bu
ben düşünüyorum da sen yokken ne kadar da gelişineyim hayata
ve beden olarak sığındığım tüm uzak kıyılara.
varsın uzak olsun, varsın kaybolsun diyorum kendi kendime,
bunu her söyleyişimde ise inanmıyorum.
sonra yanılıyor muyum diye soruyorum tanrı'ya,
sana ve dünyada kesilmemiş tüm ağaçlara.
cevap alamayacağım, sonra yine ortada kalacağım
buna biz “hiç” diyoruz.
kimsesiz kalmışsın,
herhangi bir sabaha sessiz uyanmışsın
hiçbir önemi yok artık
sorgulanamayan dinlerin,
ve inatla kainatı gerçekleşmemiş hayallerin.
bir sonu olmalı, bir sona yaklaşmalı.
hiç.
ben sana varıyorum
sen yoksun.
sen benden kaçıyorsun
ben diyorum bu sefer de o bulsun.
bir bilsen karşılaşma ihtimalimiz olan sokakların lambalarını
ne kadar da güzel gülüyorlar
ne kadar güzel de tebessüm ediyorlar.
sana benzeyen insanlar görüyorum,
sana benzemeye çalışan.
kalbini kırdığım ve seviştiğim tüm duygular
çamura saplanmış ve bir türlü temizlenmeyen bir bedenin,
neresinden bakarsan bak kirli kalma ihtimali,
senin dönme ihtimalinden daha anlamlı
ve belki daha da faydalı.
faydaları tartışmıyoruz yoo yoo lütfen
buna takılmıyorsundur umarım.
takılmıyorum diyorsun,
cevabını bilmediğim sorular soruyorsun.
cevabım net: hiç.
şimdi tekrar bu şehirdeyim.
senden ayrılırken
sana vardığım.
senden kaçarken
yine sana odaklandığım.
aklımı böyle durumlarda çelebiliyorsun ya
adeta büyük bir sahnenin en önemli çellocusu senmişsin gibi.
kayıp kaldığım günlerin hesabını,
kaçmak isteyip de saklanamadığım duyguların acısını
sana nasıl soracağım ki?
hiç.
benimki de dert ya.
ayırt edemiyorum artık olmayışını,
beni birilerine sormayışını
ve az da olsa hatırlamayışını.
aklımı kaybettiğim günler,
belki senin için hâlâ özeller.
hiç oldum,
bu konuma tesadüfler üzerinden doğruldum.
seni öylesine net hatırlıyorum ki
unutmak diye bir şey yok dercesine.
unutmakla ilgili yazılan tüm tezleri ateşe verdirircesine
beni kendimle baş başa bırakıyorsun.
bana bu geçen iki yılda kayıp, dediler; umut meleği,
bana bu geçen iki yılda yoksun, dediler.
bana bitmiş, tükenmiş bir hastaymışım gibi baktılar,
öyle tanıdılar.
bana sen yokken “sen hiç kimse misin?” dediler.
ben artık hiçim. hiç işte.
ne hayata, ne de ütopik bulduğum dünyaya
bir hiç olarak bakıyorum
bir hiç olarak yargılıyorum.
belki de hiç kimse bunu bilmeyecek,
kendi duygularıyla yaklaştıklarında
bana herkes anlamlı anlamlı gülümseyecek.
tekrar edeyim mi
ya da sevindireyim mi
artık karanlığı sessiz bulmuyorum,
artık sessizliği çok gürültülü buluyorum.
senden sonra
senden önce.
bir anlamı yok artık hepsi için çok geç,
sen kaç kalbin yahut kaç yüzün varsa mutlaka birini seç...
bu kayıp artık yalnızca bir hiç...
üç noktalı cümleler ile
devrik tamamlıyorum seni.
seni artık aramayacağım,
söz.
bir ön söz gibi bakıp bakıp anmayacağım,
söz.
''sen bir hiçsin artık benim için'' demiştin ya.
haklıydın.
ben oldum zaten koskoca bir hiç.
Elif Çağla
2021-12-19T01:00:15+03:00Gerçekten çok güzeldi :’)