Yaşam elimi bir karanlığa daldırmışım gibi hissettiriyor. Ellerimi kocaman açmışım tutunacak, yaslanacak bir yer arıyorum; bazen buluyorum da ama güvenip de bırakamıyorum kendimi karanlığın bilinmezliğine. Bir şey ararcasına daldırıyorum ellerimi karanlığın dehlizlerine, bulamıyorum, zaten ne aradığımı da bilmiyorum. Hissetmeye çalışıyorum, boşluğu avuçlarımı kanatırcasına sıkıyorum ellerimi, bu sefer hissediyorum karanlığın gölgesini. Adım atmaya korkuyorum ama istiyorum da ilerlemeyi. Adım atmaktan mı korkuyorum yoksa attığım adımın son olduğu fikrine kapılmaktan mı bilmiyorum.
Ellerimi kocaman açmışım, nerede olduğumu anlamak istiyorum, yine sıkıyorum boşluğu avuçlarımda sonra anlıyorum nerede olduğumu. Hiç... Koca bir hiçlik içindeyim.
Karanlığı delecek bi ışık bekliyorum. Işık var mı yoksa ben mi göremiyorum bilmiyorum. Neyi beklediğimi bilmeden bekliyorum. Saatler geçiyor ben yine bekliyorum. Karanlığın gecesi gündüzü olmaz biliyorum ama yine de hiçliğin içine gömülmüş birilerinin sabahı beklediğine inandırıyorum kendimi. Konuşmak istiyorum ama sessizlik yutuyor bütün kelimelerimi, kendime bile duyuramıyorum sesimi.
Yaşam gömdüğü karanlıktan bir perde aralamasını da biliyor bazen içeriye bir ışık demeti süzülüyor, karanlığın içinde ellerini kocaman açmış bekleyenleri gösteriyor. Hiçliğin içinde kıvranan bir adım atsalar yeniden var olacakları gösteriyor. Aydınlık içinde olan ama kendi karanlığına gömülen, küçücük ışık demetiyle parıl parıl olan yüzler gibi nicelerini gösteriyor.
Yaşam elimi karanlığa daldırmışım gibi hissettiriyor. Avuçlarımda karanlık içimde ışıkla görmenin ne demek olduğunu unutmadan yine görünür kılmak istiyorum yaşamı.