Merhaba bianca. En depresif olduğum anlarda gözyaşlarımı etraflardan toparlamaya çalışıyorum. Niye ağladığımı bile bilmiyorum. Gün içinde sisteme kendimi enjekte ederek aklımdaki bu sorunların çoğundan kurtuluyorum. Günün sonundaysa kendi sorularımla baş başa kalıyorum. Çıkamıyorum. Kurtulamıyorum. Acılar bedenime, ruhuma edilmiş birer tohum. Kimse bu acılarımın farkında olmadığı için bu tohumlar bedenimde bir ordu misali çoğalmaya devam ediyor. Kendimden şikayetçi miyim? Nefret ettiğim insan tiplemesine kendimi dönüştürsem kendimi aklımdaki bütün sorunlardan kurtulacağım. Sorgulamayan, düşünmeyen, eleştirmeden yaşayan tiplemenin bir ürünü olsaydım rahat ederdim. Hayatın kısır döngülerini yerine getirip günü geldiğinde toprağa " Merhaba." derdim. Kolay bir hayat sürmedim. İnsanların arasında yerimi geldiğim günden itibaren yadırgadım. Yerimi yadırgarken kendime bulunduğum yeri kabul etmek için nedenler buldum. Çocukken nedenlerimi benim dışımda kalan insanlar buldu. Yetişkinlik yıllarımdan itibaren her geçen gün nedenlerimin üstüne birer birer toprak atmaya başladım. Şimdiyse elimde kalan pek bir şey yok. İnsanların karşılık üzerine kurulu ilişkilerinden saflığın, berraklığın yitip gittiğini gördüm. Korkularının üzerini örtmeye çalışmaları ve kendi hayal dünyalarında kendilerini ödüllendirmeleriyse iç açıcı değil. Hangi doğruya tutunmaya çalışsam elimin bir yanlışı tuttuğunu görmenin burukiuğunu yaşadım. Her şeyden teker teker feragat etmeye başladım. Feragat edilecek en son şeyin yaşamak, yaşama dair arzuları peşinde koşmak, mücadele etmek için en az bir neden bulmak olduğunu kanaatindeyim. Günübirlik hayatların içinde saflık ve berraklık aramanın yanlış bir arama biçimi olduğunu bilenlerdenim. Günübirlikçiliğin altında yatan hazlar ve zevklerden başka bir şey değildir. Kalplerin kapılarının sonsuz sayıda olması, ceplerin sayılı olmaması insanları günübirlikçilik felsefesine itiyor. Öyleyse ne yapmalı insan? Nereye kadar yaşamalı? Yapılacaklar listesi hazırlayıp hedeflerine bir bir ulaşmalı. Anı yaşama alışkanlığının bile bir planlaması var. İnanç olgusunu ele almayacağım. İnsanların neye inanıp neye inanmadığı umurumda değil. Toplumun içinde kaybolurken herhangi birinin inancı benimkiyle uyuşuyor mu birlikteliği gözetmenin aptalca olduğunu düşünüyorum. Hepsi birbirinden ayrı inançlar var. Dünya her geçen gün yeni inançlar üretmeye devam edecek. Şimdi üretilen şeyin insanın kendi aklından yola çıkarak birini bulma veya bulmama rahatlığına ulaşmasıdır. İnançlar rasyonel olduğu düşünülen ama rasyonel olmayan hayata anlam yükleme biçimleridir. Kolektif bir çatı altında toplanmak ve toplumu oluşturmak için var olmuşlardır. Bireyi gözeten bir Dünya'ya hoş geldik. Birey tıpkı bir at yarışında yarışan atlardan farksızdır. Günümüzde birey başarmaya ve sermayeye motive edilmiştir. Başarmak ve sermaye, bireyin kendisi için düşündüğü konfor alanını yaratması için olduğu söylenen bir matematiktir. Kıyas içerisinde ilerlemeye devam edeceğiz. Ben yazmaya devam etmeyi düşünmüyorum. Gözlerimin uykuya ihtiyacı var. Direnmenin lüzumu yok. Işıkları kapattım. Tavana bakmayacağım. Duvarların arkadaşı olmayacağım. Uyku vakti. İyi günler diliyorum Bianca. Merakın katiliyim. Uzun uzun yazmayı kestim. Merakın katili olmanınsa insanlarda yoğun bir merak uyandıracağından hiç kuşkum yok.
hiçliğe varmak
Yayınlandı