Merhaba bianca. Gecenin yükünü taşıyamıyorum. Çocukken kendimi her şeyin sahibi sanırdım. Aklıma ölümü bırak ölümün ne olduğu sorusu bile gelmezdi. Çim sahalarda yapılan futbol maçlarının keyfi bir başkaydı. Derslerime kendi isteğim doğrultusunda odaklanıyordum. Çocuklar arasında en büyük olmam gerektiğini düşünüyordum. Oldum. Şimdi benim dışımda kalan diğerleri kendi çapında mükemmel hayatlar yaşıyorlar. Depresyon nedir bilmezler. Bir satır açıp kitap bile okumuşlukları yoktur. Arkadaşlarım mutlu olmayı tercih etti. Bense bilme, öğrenme arzumun peşinden gittim. Sence bilmek mi yoksa mutlu olmak mı ? Bilmenin mutluluk getirmediğini gördüm. İnsanların içinde yaşayacak yerler aradım. Bomboş. Çoğu zaman bu boşluğu dolduramadım. Şimdi fark ediyorum. Doldurduğum bütün boşluklarınsa kendimi kandırmaktan başka bir çaba olmadığını fark ettim. Bilmenin mutluluk getirmediğini çoğu insanın kabul etmeyeceğini biliyorum. İnsanları tatmin etmek benim gibi güçsüz bir oluşum için oldukça güç. Bilmenin yalnızlığını hisseden her insanın mutlu olmayacağını söylüyorum. Toplum içerisinde var olan yoğun ihtirastan bilmeye yetecek zamanın kalmadığı aşikar. Her insanın kendine göre bir açıklama bulma çabasını tebrik ederim. Benim bulduğum bu açıklamaların kendimi kandırmaktan başka bir işe yaramayacağını söylüyorum. Dediğim gibi o amaçlı görünen amaçsız kalabalıklara lafım yok. Uzun süre karanlığın içinde kalmış köpeğin aydınlığa duyduğu nefreti duyuyorum. Oysa aydınlık köpek için bir cezadan çok ödül niyetindeydi. Niye kabul etmedi? Karanlığa yönelik alışkanlığı aydınlığa yönelik nefretini pekiştirdi. İlk başta öfkeliydi. İlk zamanlarını isyankar havlayışlar içerisinde geçirdi. Köpekler düşünemez. İlk başta alışkanlık kazandığı hayatı idame ettirme arzularını hayatları boyunca korur. Zaman içerisinde karanlığa duyduğu nefreti içinde bastırdı. Karanlığın kendine verilmiş bir ödül olduğunu düşündüğü zamanlar bile oldu. Aydınlığı inkar eder yeni yol arkadaşı olan karanlıkla sırt sırta verdiler. Amacı karanlığın içinde hayatını devam ettirmek oldu. Gün ışığına çıktığı vakit aydınlıktan öcünü almak için kendine olmayan aklıyla akıllar verdi. Ben bir köpek kadar olamadım. Bir şeyin varlığı konusunda olan inancımı pekiştiremedim. Aydınlığı kılavuz alıp kendime karanlık düşmanlar yaratmadım. Karanlığı kılavuz alıp kendime aydınlığa erişmiş düşmanlar yaratmadım. Düşmanca yaşamanın bana göre olmadığını kabul ettim. İnsanca yaşamanın peşinde sürükledim kendimi. Yıllarımı bu öğreti uğruna heba ettim. Bileydim insanların yaşamanın ne olduğunu bilmediğini sadece önüme bakardım. Ne için yaşamak? Hiçbir gönlü kazanmadan sermayeye itaat etmek için mi? İstemediğimiz hayatlara istediğimiz çocukları getirip getirdiğimiz çocukların birbiriyle yarışlarını izlemek için mi? Kendi kararlarını hiçe sayıp biz ebeveynlerin kararlarına itaat eden çocukları ödüllendirmek iyi midir? Kendi ulaşamadığımız hedeflerin bekçilerini yoğun stres altında tutmanın hikayesini birçok aileden dinledim. O kadar gururlanarak anlatılan hikayelerin altında kendisini başkalarına peşkeş çeken yeni insanlardan başka hiçbir şey olmadığını gördüm. Yüzlerine söyleyemedim çünkü çok gururluydular. Karşısında dursam ne olurdu? Birkaç edebi laf etseydim iyi olmaz mıydı? Olmazdı. " Sen kim oluyorsun?" sorusuyla baş başa kalırdım. Belki azıcık ruhlarına tesir ederdim. Belki etmezdim. Denemedim açıkçası. Gözlerindeki doyumsuzluktan denemeyi düşünmedim. Dünya düzeni böyle ilerliyor. Bir eş bul ve sizin geçemediğiniz hedefleri önüne koy. Geçmesi içinde canını dişine tak. İş yerinde kendini parala. Hüsrana uğrama ya da haksızlık olduğu ihtimalini geride bırak. Neyseki böyle bir telaş içerisinde olmayacağım. Hedeflerini ve hayallerini kendi ellerimle oluşturduğum insanların rehberi olmayacaktım. Bağlılık ve güven konusundaki sorunum bu durum başlıca engelleyeni olmuştu. Kendimden küçük olanların kendimin türevlerini tasarlamasına karşıyım. Çocuk getirmenin matematikle alakası yoktur. Süregelen Dünya düzeninde insanların bu duruma matematik gibi bakmasıysa benim sorunum değildir. Nereye kadar böyle? Bu soru canımı yakıyor. Büyük bir çoğunluğun oluşturduğu doğrunun yanlış olduğu yanılgısına kapıldım. Bu katıldığım yanlış yanılgısı doğruysa ne olacak? Bilmiyorum. Her şeyden şüphe etmenin böylesine saçma sonuçlar doğuracağını bilmem lazımdı. Elimde tutunmak için bir şey kalmadı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmak zorundayım. Verdiğim bu kararın nedenlerini anlatmak zorundayım. İnsanların kafasında kendine ait suçlayıcı sorular sormasını doğru bulmuyorum. Nefretimi, acımı paylaşmak zorundayım. Neden yaşamak istemediğime dair kanıtlar sunmalıyım. Sokrates'in savunmasını " Sokrates neden ölmek istediğini açıkladı. " diye gündeminize almanızı istiyorum. Belki almayacaksınız. Sizleri düşünseydim yaşamak için muhakkak bir neden bulurdum. Şimdiye kadar birçok neden sıraladım. Bir marangozun aldığı ücretten memnun olmayınca kendisine yeni bir iş araması gayret etmesi gayet normaldir. Marangozun çalışmasını istemeyen yalakalar yüzünden işsiz kalacağı kehanetiyle karşılaşması sonucunda kendine yapacak başka bir iş araması gerektiği mantıklı bir fikirdir. Eğer bir yerde istenmeyen rolünü insanlar bize benimsetmişse bizi kabul eden insanlar aramak gayet caziptir. Ben yeni bir iş arama telaşı içerisinde değilim. Kendimi birilerine benimsetme taraftarı değilim. Fahişe değilim. Bu yüzden açıklamalarım son bulduğunu hissettiğim an ölümü koşarak kucaklayacağım. Gösterdiğim nefret konusunda sizleri aydınlatmak isterim. Yas sürecinizi elinizden almak istiyorum. Hatırlanmaya ya da anılmaya ihtiyacım yok. Devam edemeyeceğim. İyi günler dilerim Bianca.
hiçliğe varmak
Yayınlandı