Merhaba Bianca. Hislerimin karmaşıklığı canımı sıkmaya devam ediyor. Her şeyin sıradanlaştığı, monotonluğun esiri olduğu bir yeryüzünde yaşıyoruz. Ruhumun derinliklerinde bir yerde öyle amaçsız kalmanın bir tesellisi olması gerektiğini düşünüyorum fakat bu teselli düşüncesi bana ait değilmiş gibime geliyor. Betona çarptım. Duygularımın kontrol altına alınması gerekiyor aksi takdirde kaosa sürükleniyorum. Başımın içinde mükemmel bir ağrı var. Yoğunluğunu anlatamam. Ağrı kesicilerin içimdeki kayboluşun önüne geçmesini isterdim. Olmadı. Her şeyi başkalarının düzeltmesini beklemenin ne kadar güçsüz bir var olma biçimi olduğunu söylesem yanılmış olmam sanırım. Şimdiyse kaybolan kimlikler var yeryüzünde. Her geçen gün ayrışan, birbirinden bağımsız hareket etme çabasında olan insanlar var. Fikirleriyle bir topluluk oluşturmaya çalışıyorlar. Peki, bu benimsedikleri fikirlerin kendine ait olduğu yanılgısının niye farkında değiller? Fikirlerin tıpkı eşyalar gibi birer miras olduklarının niye farkında değiller? Bir insanın kaçta kaçı kendine ait ya da kendi tarafından tasarlanmıştır? Fiziksel bir görünümden bahsetmiyorum. Fikirler ve düşün dünyasında insanları tasarlayan bir toplumun olması ve bireylerin bu toplumda heba olup gitmesinden bahsediyorum. Yaptığımız davranışların değerini yaşadığımız insanlar biçiyor. Yaşadığımız hayatın değerini diğer insanlar biçiyor. İnançlar, özgürlükler, eşyalar hepsinin değeri diğer insanlar tarafından biçilmiş. Şimdiyse insanın mekanik bir hayvana dönüşmesi çalışması yeryüzünde asaletini koruyor. Her şeyin duygusuz, inançsız, insana özgü bir değeri olmadığı bir tasarı dünyasına sürükleniyoruz. Kabul edemiyorum. Çocuklar gibi düşünüyorum. Dünya'nın huzur ve barış içerisinde olması gerektiğini, insanların birbirine güvenen, sadık kalan, sevgiyle bakan varlıklar olmasını temenni etmiştim. Karşılaştığım insanların bu çocuk aklımla aynı fikirde olmadığını, olmayacağını anladım. Bu durum onlar için ne iyi ne de kötüdür. Bense oyuncağını alamayan bir çocuk misali toprağın üstünde gözyaşlarımla bana sahip çıkacak ebeveynlerimi arıyorum. Bulamadım, bulamayacağım. Yaşayacak olmanın yaşıyor olmaktan üstün olduğunu düşünüyorum. Kumar oynamak gibi bu fikir. Ya Dünya bir gün istediğim hali alırsa fikri benim bazı zamanlarda hayata olan karanlık fikirlerimin önüne geçiyor. İçimdeki depresyonun nüksettiği saatlerin başındayız. İnsanlar kendinden olmayana karşılar ve öteki olanla sürekli bir savaş içerisinde. Artık Dünya'da gelinen nokta silahında mermi olmadan bile insan öldürebilirsin. İntihar eden insanları mermiler mi öldürüyor? Bıçaklar mı öldürüyor? İp mi insanlara kendisi asması gerektiğini söylüyor? Hiçbir koşula gerek duymadan kabul etmeliyiz ki insanlar için önemli olan tek şey yaşamaktır. Şimdiyse bazı hükumetlerin ötenazi konusunda insanları teşvik eder nitelikte çalışmaları var. Ne garip değil mi? Aslında garip değil. Dediğim gibi insanların mekanik hayvanlar olması gerektiği söyleniyor. Algıların kaosa sürüklendiği bir alemde düşünmek çoğu zaman haklı, sağlıklı bir eylem anlayışı değildir. Yaşayan ölüleriz. Ölülerden farklarımız arasında kokmamak ve hareket halinde olmak var. En büyük teselliyi sevdiğimiz insanlarda buluyoruz. Kendimiz için yaptığımız, yapmak zorunda olduğumuz tek şeyse yaşamak. Yaşamaktan önemli şeyler var. Ne için yaşadığını bilmeli insan. Öyle arpa boyu kadar zaman tüketmenin yaşamak olduğu yanılgısına kaptırmamalı hemen kendini. Bencilce, her yerin kendisine ait olduğunu düşünerek yaşamamalı insan. Misafirlik adabına uygun davranmalı. Fanilik dersini henüz erken yaşlarında almalı. En önemlisi ölümle baş başa yaşamalı. Kefeni arka cebinde taşımalı. Ölmekten korkmuyorum. Kimseninde ölümden korkması gerektiğini düşünmüyorum. Her şeyi etraflıca düşününce gelecek insan türünün sağlıklı bir şekilde kalması için mücadele etmenin Dünya'da var olan veya olacak bütün öğretilerden daha üstün olduğunu düşünüyorum. İyi insan kalıbına geçmiş ve şu an inanmıyorum ancak iyi insan kalıbının gelecekte var olan kendi türüne hizmet eden insanlardan oluşması gerektiğini düşünüyorum. Bir otelde yaklaşık iki aydır kalmıştım. Otel odasını terk ederken her şeyin paçavra gibi ortada bırakılmasının edepsiz bir davranış olduğunu düşünüyorum. Bağlantı kurmaya çalışıyorum Bianca. Sadece bağlantı. Fazlası değil. Paçavra gibi bırakılan bir otele yeni gelenlerin tanımadığı gidenler hakkında ne düşüneceğini düşünüyorum. Küfürlerin havaya karıştığı bir atmosferin içinde nefes almak istemezdim. Misafirlik adabı dediğim olaysa tam olarak bu. Bunları sana niye anlatıyorum? Kendime vereceğim akılları etrafa savuruyorum. Sana verdiğim akılları nereden alabilirim? Galiba satılık akılların olmadığını kendime itiraf etmem gerekiyor. Her şeyi etraflıca düşünüp kendime sormalıyım. Dünya'nın bu kadar değişmesini isterken her geçen gün neden artarak ölüm kokmaya devam ediyorum? Kendime inandırdığım şeyse her şeyi kabullenmek oldu. Her şeyi kabullenmenin getirdiği tek şeyse bu oyunda yakın bir zamanda mızıkçılık yapacak olmam. Bianca, sadece son sözlerimi fazla söylediğimi düşün. Söylenecek onca sözün arasından birini seçmenin diğer sözlere yapılmış en büyük haksızlık olduğunu kabul ediyorum. Kendimi içine attığım bu durumdan şikayetçi değilim. Saat geç oldu artık. Son sigaramı içtim. Benim için en iyisi uyumak. Belki uyuyarak bir şeylerden kurtulurum diye düşünüyorum. Kurtulamayacağımı biliyorum. Gayret etmenin en büyük silahlardan biri olduğunu düşünüyorum. Ertesi günlerde merak uyandıran, bir şeyleri arzulamamı sağlayan yeni şeyler bulurum umarım. Hoşça kal Bianca.
hiçliğe varmak
Yayınlandı