günlerin adını takip edemiyorum burada. aklıma gelmiyor hangi günde olmayı istediğimi bilmek. aylardan mayıs, bunu biliyorum fakat buraların iş edinmiş kimsesizliğine ve ısıtmayan güneşine, çatı bozan rüzgarına bakılırsa aylardan aralık, mis! 


bir yere/şeye yetişmeye çalışan insanların olmayışı ne güzelmiş. köpeklerle insanların aynı denizin balığı olduğunu görmek, onları yüzerken hatırlamak ne büyük şerefmiş. unuttuğum, bihaber olduğum onca güzelliğin farkına varmamın; dünyanın yaralandığı döneme denk gelmesi de yine yaşamın kendiliğinden didaktik oluşunu kanıtlar gibi. neredeyse her şey ilk defa, yirmi dört insan yılı yaşamımda ilk kez, olduğu gibiyle güzel. tek bir taşın yerini dahi değiştirmek istemiyorum. uzun zamandır, laf olsun diye değil, sahiden yirmi dört yıldır ilk kez bu kadar iyi hissediyorum. öyle alelade bir mutluluk değil bu. satın aldığım bir şeyden değil, bedelini bizzat ödediğim bir kafanın mükafatı yalnızca. sakin ve sakil olmayan bir dizi serüvenin binbir yolunda yolcu olmanın, nihayete ermeye en yakın mesafesi. insanların sevgisiyle de nefretiyle de ilgilenmiyorum artık. öğrendiğimde beni neden sevmediklerini, daha bi' seviyorum kendimi. ve onurluyum birinin mutsuzluğundan mutlu olmadığım veya birinin mutluluğundan mutsuz olmadığım için. hissetmenin bağrında büyümeyi öğrenmeye başlamış yeni bir bebek dokuyum artık, “doğru zamanda yaşayıp doğru zamanda öleceğim” diyorum, sürekli dirseklerimi kemiren tahtadan kalkıp terastaki hamağın yumuşak ama iklimi sert alanına geçerken. şimdi yola çıkıyorum, bu sebeple sonlandırıyorum yazının şimdilik bu kısmını, izi olmayan patikalardan döndüğümde yolun kendisini anlatmak için tekrar döneceğim buraya. şimdilik hoşça kalın. iyi hissetmeye acıkmış ruhlar için çiçek tutmuş yaralar toplayacağım, söz.