Dertlerin seni boğduğu gecelerde, kaynağın "kendin" olduğuyla ilgili şüphelerin yersizliğinin farkına varmak kadar zordur; bu dertlerin asıl sebeplerini öğrenmek.
Öğrenmek hep zordur aslında, kolaya kaçmak her zaman daha güvenli bir limandır.
Firari düşlerinin peşine düşünce bir kere, kayboluyor insan. O kaybolmak o kadar uzun vadeli oluyor ki, sorudan uzaklaşıp kendini buluyorsun.
Bir sabah uyanıp sıradanlığın giysisine bürünmek kadar yaşlanmış olduğunu fark eden insan, içindeki ‘’sona geldim’’ hissiyatıyla artık varlığını sorgulamayı bırakıp ecelini erteleme düşüncesiyle kendine dönmeye çalışır ve bu da maalesef ki boşa bir çabalamadır.
Bu arayışların tohumlarını gençliğinde atmış olanları da pek güvenceli bir yaşam bekleyemiyor ne yazık ki.
Yaşamın her anında insan bir şeyle savaş veriyor, sürekli bir olaylar silsilesi içinde yaşam gayesini aramak zorunda kalan insan, ne yazık ki, bu gayeyle cebelleşirken kendini ve kendi isteklerini göz ardı ediyor. İşte, daha sonra ecelle burun buruna geldiği hissi ve yaşayana kadar da kendi olma kavramı bir yerlerde araya kaynayıp gidiyor.
Şimdi ise kendimi bulma yoluna odaklanmaya çalışırken bile kendime odaklanamıyorum. Asla ama asla, ne olaylar ne de insanlar buna fırsat vermiyor. Büyümek istiyorum. Bir şeyleri değiştirmek, kendimi tanımak, faydalı olmak ve de yaptığım eylemlerle etrafıma güzellikler katmak istiyorum. Ama büyüdükçe anlıyorum ki, çabalayınca iyi yönde etki yarattığın kadar sen de negatifliği yükleniyorsun, yani bedelini ödüyorsun. Ve bu bedellerin mükafatı olarak seni nötrlemek için kimse yanında olmuyor. Yine sen kendini kendi çabalarınla, güzelliklerin bitmediğine ikna ederek ve enerji sarf edip gayret ederek sıfırlıyorsun. Bu sefer de o güvenilir ortamdan uzaklaşıyorsun. Ve etrafını güvenilir yapmaya çalışıyorsun. Yani sürekli bir bocalama halinde, düzeltme çabalarının peşinden koşarken zaman aleyhine işleyip seni dumura uğratıyor. Hayat böyle geçip giderken bir de bakmışsın ki yanında kimse kalmamış ve sen de bir çabayla yaşama tutunmaya çalışıyorsun. Akıp giden günlerin ne uğruna gittiğini düşünürken de uykuların gecelerini terk ediyor. Ve seni bir yaşlanma hali alıyor, büyük sona kadar da uykusuz gecelerinin getirdiği o asabi tavırla günlerinin yitikliğini oyalayacak şeylerle dolduruyorsun. Böyle bir son olmasını istemez elbette hiç kimse, uğruna değmeyecek şeyler için üzülmektense takmama sanatında üstat olanlar, hayatını bir nebze daha faal geçiren insanlar; umuyorum ki çok daha güzel bir sona tabii olur.
Hezeyan dolu gecelerime ışık tutan kendime
O yorgun, bitap düşmüş bedenle ayakta dimdik durmuş benliğime
Beni bu kadar acılara maruz bırakıp sen de çok abartma ya diyen sevmiş olduklarıma
Koşulsuz şartsız güvenen sıcacık sevgi dolu kalbime
En olmadık yerlerde, en olmadık fikirleri birbirine bağlayan aklıma
Günahıyla, sevabıyla beni gönülden sevenlere ve sevmiş olanlara
Bu bocalama dünyasında beni ben yapan her şeye ve herkese
İade edemediğim her şeyin bir gün iade edilmesi dileklerimle…
Hoşça kalın.