Adımlarımı sayıyorum günlerdir bir iki üç, geceyi izliyor, karanlığın derinlerinde dolanıyor, ancak sabah hocayı duyunca uykuya yatıyorum. Başka türlü rahat etmiyor içim. Bir huzursuzluk var vücudumda, ağır ağır dolanıyor, bir bakıyorum zihnimde, bir bakıyorum bağrımda, bir bakıyorum ayaklarımda. Vücudum eski dostunu ağırlarmışcasına sakin ve sessiz. Ben ise beni uykuya yatırmayan vücudumdan da , allak bullak zihnimden de davacıyım. Geziyorum kapı kapı şikayet edecek fakat hangi kapıyı açsam yine bana çıkıyor. Elimde bir tomar dosyayla boşuna arşınlıyorum kendimi anlayacağınız.
Ne diyordum. Adımlarımı sayıyorum günlerdir , adımlarım da düşüncelerimi , düşüncelerim de geçmişimi, geçmişim de geleceğimi, geleceğim de bugünü derken, zifiri karanlık bir kuyuda buluyorum kendimi. Yine de görebildiğim bir gökyüzü var. Kuyuda bir saat kendimi, bir dakika da gökyüzünü seyrediyorum , çünkü bir dakikalığına da olsa, arada bir bakmaz isem gökyüzüne kendimde boğulacağım gibi geliyor. Can yücel diyordu ya içim gırtlağıma kadar bilmem ne diye. Ben de gırtlağıma kadar kendimle olduğum için, daha fazla tahammül edemiyorum.
Günler, bana sormaksızın geçip gidiyor yine. Kendime soruyorum , susuyor. Gölgeme soruyorum, kaçıyor. Avuçlarıma soruyorum en son, durmaksızın yeşillenen avuçlarıma , onlar ise tam cevap verecekken puslanıyor. Hani vardır ya, denizin dibinde, usul usul seyrederken kumları, bir anda yosunların arasında bulursunuz kendinizi, Öylesine bir puslanma yaşıyorum, avuçlarımdan başlayan yeşillik önce bedenimi sonra ruhumu, velhasıl beni sarıyor. Cevap yok.
Huzursuzluğun beni büsbütün terk etmesi için gün sayıyorum. Hatırıma geliyor, eskiden de bir dosta uğrar gibi uğrayışları lakin hatırlıyorum küçücük geliyor o zamanki huzursuzluklar şimdi ise koskoca varlık duruyor karşımda, dün avuçlarıma aldığım şey, bugün beni avuçlarında taşıyor.
Meyhaneler arıyorum kaçmak için, ölesiye içiyorum. Ölemiyorum ama, her gece yanlışlıkla açtığım kapım, yanlışlıkla uzandığım yatağım ve tersine tüm gerçekliğiyle daldığım serabım beni büsbütün ayıltıyor. Ondan da fayda gelmiyor anlayacağınız.
Kütüphaneye sığınıyorum , okuyorum durmaksızın. Bilmem hangi yazar, bilmem ne saçmalamış, bilmem hangi gerçekliği vuruyor yüzümüze yine, bilmem hangi düşler çıkıyor kimin kafasından okuyorum. Kelimeler, sayfalar, kitaplar girerken usul usul zihnimin derinlerine. Tam doluyor, bak oluyor derken, bir boşluk kalıyor, küçücük bir boşluk. Kitapların dahi kapatamadığı, şiirlerin dahi uzanamadığı, huzursuzluğun içerisinde saklandığı küçücük bir boşluk.
Hani kolunuzu kesseniz, en ufak sızı duymayan siz , ayak parmağınızı bir yere vurduğunuzda saniyeler dolusu bir kayıp bir acı hissediyorsunuz ya , öyle rahatsız ediyor beni bu boşluk. İçine girsem giremiyorum, kaçsam kaçamıyorum, kabul etsem edemiyorum. Garip bir hadisenin içerisinde dolanıyorum anlayacağınız.
Cok uzadı bu iş, yani diyeceğim o ki
yine de huzursuzluklarımız bizi var eden, bunu bilmek biraz olsun avutuyor gönlümü. Huzursuzluklarımızı topyekun atsak ne kalırdı bizden, bu yüzden uzatıyorum ömrümü.