*diğerlerine inat, yazmasaydım da yaşardım.


Baktığımda dışarıya akıntıyla giden beşeri envai çeşit gerekli-gereksiz yığınlar sürüsü.


"Yağmurun kudreti" diye düşündüm bir an. Yazarken satırlara, şimşekler düştü gök kubbeye. Kısa çaplı aydınlanmaların ışığında çekili perdemin izin verdiği kadar şahit oldum dışarıya.

İçselleştirdim yağmuru, şimşeği, olağan güce karşı koyamayıp dalından ayrılıp da düşen yaprağı, birkaç saat sonra haberlere konu başlığı olacak olan yıkılan çatıları, minareleri, "Sel Felaketi" adında başlıkların altına sığınıp yakaracak insanları, suya gömülen, gömülmekte olan belki de tam şu an eşyaları.


Öylesine bir içselleştirme ki küçücük odamda yankılandı her birinin çığlığı. Odama damladı yağmurlar, yıkılan çatılar olmadı lakin sadece.


Müzikle dışarının, dışarıdaki yağmurun sevişmesini tattım kulağımda daha sonra.

Bedenimi sundum her ikisine boylu boyunca yatsınlar diye. Kim bilebilir, belki bu sefer onların sevişmelerinin mahsulü olarak yeniden doğabileyim diye.


Kara bulutların arkasına sığındı sonra yağmur.

Bıraktı beni yetim, yağmur-anneyi dul.

Taşıdı rüzgarlar, yağmurun son vasileri.

Ruhum okşandı bir süre.

Şimdi bir trans havasından hallice ben, yazdım.

Diğerlerine inat, yazmasaydım da yaşardım.