Siz böyle olsun istemezdiniz.
Zamanın bu denli hızlı ve dolu olduğunu yaşamadan bilemezdiniz.
Çayımız demlikte, baharlarımız güzlerde kaldı.
Işıkları sönmüş bir şehir gibi artık o günler,
fırtınalı denizler sütliman olmuştur şimdi.
Hatırlayanlar bir demet karanfille dolanırken,
unutanlar bir su damlası gibi yer ve gök nedir bilmez.
İnsan unuttum diyorsa,
ne geldiği yerin ne de gittiği yerin bir manası kalır.
Yaşadıklarını dahi yok sayan gerçekleri gerçeklerle nasıl yaşasın.
Onlarınki hurafe inançlılığı.
Sadece mış gibi yapanlar, gerçekleri hep imrenir.
Olmuş derken hep kendini kayırır.
İşte bu boşluk sayesinde de her şeyi umarsızlıkla yıpratır.
Kendisi demir gibi sağlamken, etrafı harabelerden bir şehirdir.
İçine hapsoldum dersin, seni yaşatır.
Diyorum bazen, çoğu şeyin bambaşka olmasını dilerdim.
Sevgileri hep yarınlara bıraktık,
ne olup bittiyse hep kalbimizde kaldı.
Oysa bir bakış yeterdi her şeyi anlatmaya.
Biz hep gözlerimizi kapattık, bazen başka insanlara başımızı çevirdik.
O da yetmedi, yüreklerimizi çevirdik.
Fazla geldi işte.
Dünya yıkıldı acıdan, bir kez dönüp bakmadılar.
Meraklı insanlar körermiş dünyanın aynasıydılar.
Herkes buz gibiyken, içi yanan bir avuç kalp ısıtmaya yeter mi?
Eşlik etmek lazım zamana, kıskanmak lazım onu.
Zaman gibi hızlı olmak lazım, bırak aksın, bırak geçsin ve bırak iyileşsin.