İçimdeki kırgınlıkları özgürlükle tanıştırdım bugün. Beni çepeçevre sarıp içine yutacağını sandığım kırık dökük parçalarımla barıştım. Ateş misali ruhumu yakıp kavuran iç çekişmelerimi kucakladı yalnızlığım. Biliyordum, zihnimdekilerle bir adım öteye götüremediğim gerçeklerin tasarladığım güzelliğin ölçüsüne uymayacağını içimde tekrarlıyordum. İçime ektiğim mutluluk tohumları, umudumu kaybettikçe ruhumu kıskacına alan zehirli sarmaşığa evrildi. Yaşıyordum ama nefes alamıyordum sanki. Mutluluk içimizde yaşadığı anlar boyunca bizi doyururken ruhum açlıkla hiç vedalaşamamıştı. Ben mutlu olmak için çabalarken sadece içimdeki zehirli sarmaşıkları sulamıştım. Gün geldi içime küstüm, gün geldi felaketlerin ortasında içimde kaybolan çocuğu aradım. Ürkmüştü o çocuk, kaçıp saklanmak istemişti masallardaki diyarlara. O çocuğa daha fazla haksızlık yapamazdım; kendinden çaldığı tebessümü başkalarının yüzüne kondurmaya çalışan masum çocuğa. Ellerinden tutup ona içindeki kırıkların sandığı kadar canını acıtmayacağını anlatmalıydım. Kendime has yalnızlığımda artık iki kişi olmalıydım. İçimdeki çocuğu bulursam içimdeki kırgınlıklar da özgür adımlarla çekip gideceklerdi. Çünkü dürüst olursak hiçbir çocuk barışmayı reddetmezdi. Ve ben yaşadıklarımın farkına vardığımda kırgınlıklarımı unutarak özgürleştirebileceğimi anladım. Ruhumun hasret kaldığı rahatlığı arayıp durdum. Gönlüm, sana binlerce teşekkür olsun! Beni huzurunla kucakladın.