Son zamanlarda anlam veremediğim bir ağrı yaşıyorum. Fiziksel olmayan, ama fiziksel olarak da acı veren bir ağırlık. Bazen sanki istemediğim bir yükü taşımak zorundaymışım gibi hissediyorum. Ne olduğunu bilmiyorum, ama kalbim her geçen gün ağırlaşıyor. Hızlı koşarken yavaşlamaya, her şeyden uzaklaşmaya başlıyorum. Herkese ve her şeye karşı anlamsız bir nefret doğuruyor bu ağırlık. Kimsenin bir suçu ya da hatası yok, ama içimdeki ben, gözlerimden herkesin kusurlarını ön plana çıkarıyor. Herkesin gülüşleri, sinirleri ve geriye kalan bütün duyguları aşırı geliyor. Sevgiler, saygılar, tepkiler… hepsi yapmacık gibi.
Sorun bende mi yoksa herkes gerçekten sahte mi diye düşünürken, kendimi bir boşluğa saatlerce takılmış halde buluyorum. Galiba zihnim karmaşık; yorgun ve dağınık. Tabii insanlardan sıkılmamın haklı tarafları da yok değil. Hepsinin bitmek bilmeyen talepleri, boş yargıları, anlamsız sözleri, saçma dertleri ve daha fazlası… Kaçmak istiyorum herkesten, doğaya kendimi atmak istiyorum. Ama sorun şu ki, kendimi atabileceğim, özgürleşebileceğim bir doğa bile kalmadı.
Bilmiyorum, belki de ben fazla abartıyorum. Ya da Tanrı içime bir şeytan yerleştirdi ve "Onu dizginleyerek yaşayabilecek miyim?" diye sınamak istiyor. Ama benim yaptığım, şeytanla ortaklaşa verilen kararlar.
Çaresizim ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Tek bildiğim, bu hisle yaşamak istemediğim. Zamanında içimde öten ve uçmamı sağlayan bir kuş vardı. Çocuktum ama hâlâ anımsıyorum. Galiba şeytan o kuşu bir kafese kilitledi, benimle dost olmak için. Benim, şeytanın kafese koyduğu ve sakladığı o kuşu bulmam ve özgürleştirmem lazım. Özgürleştirmeliyim ki uçmaya devam edebileyim. Tekrar eski ben olabilmek için. Ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyorum. İşte en zoru da bu. Galiba içimdeki şeytana yenik düşüyorum.