sevgilim,
ben daha o günlerde yazacaktım sana,
ama zamanın çorak sırtını aşamadım bir türlü.
sorma, içimde bir kuraklıktır almış başını gidiyor
üstümde kendini tekrarlayıp duran bir yılgınlık var
biliyorum, onaramadım hâlâ aramızdaki beceriksiz dili
söküklerini dikemedim gönül meselelerinin
alışamadım yokluğuna,
dilimde kendi anlamlarını yitirmiş
demlenip duran nemli birkaç kelimeyle yaşıyorum günlerdir
gittikçe huysuzlanıyor içimdeki ihtiyar,
seni bulmalı, sana anlatmalıydım bunları
bir hışımla sokağa dökülüyor ayaklarım
kaybettiğim ilk yerde arıyorum seni
bir adam “aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin.“ diye haykırıyor
açıyorum gözlerimi,
kendimi dipsiz bir sokakta buluyorum,
omuz omuza vermiş bir kalabalık
ülkenin delikanlılığı tutmuş yine anlaşılan
işçi sınıfı, polisle çatışıyor
en önde Gorki’nin Ana’sı
elinde kızıl bayrak.
devletten kaçabilen birkaç ağacın gölgesine sığınıyorum hemen
gözlerim seni arıyor, bulamıyorum...
sokağa bırakıyorum bedenimi
hafif bir mayıs yağmuru çiseliyor
-çok severdin sen bu yağmurları, hiç unutmam-
tokat gibi iniyor sırtıma damlalar,
dudaklarıma kırık dökük bir gülümseme yerleşiyor,
aldırmıyorum.
radyodan yükselen tanıdık bir sese takılıyor kulağım;
“Lader Mecnun oldu, Leyla bahane“ diyor, bozkır alfabesi.
türkü bahçesine dalıyorum Neşet’in
Leyla’sına soruyorum, Zahide’sine
kulaklarım seni arıyor, bulamıyorum...
üstümde gıcır gıcır bir telaş
sokaklara düşüyorum yeniden
rüzgâr, yüzümü yalıyor usul usul
kaldırımda sekiyor kurşuni bakışlarım
içimde alkol buhranları depreşiyor
ateşle yaklaşsalar uçacağım sanki,
öyle esrik, öyle bitkin, öyle sermest...
göğe dikiyorum kafamı umarsızca
bilirsin, pek aram yok Tanrı’yla
inandığın peygamberlerden medet umuyorum, kutsal kitaplardan
oysa içimdeki bütün İsaları çarmıha germişler,
çivileri sallanıp duruyor zihnimde
aramızdaki atlasları yarmıyor Musa’nın asası
önümüze uzanıp duran surları yıkamıyor İsrafil
içimdeki cehenneme dönüp bakmıyor kimse
tenimde çölleşiyor tenin
ruhum seni arıyor, bulamıyorum...
halbuki seni bulsaydım o vakitler,
çok şey biriktirmiştim konuşacak;
Hayyam’ın soluksuz rubaileri,
Selim Işık’ın içimizi yakan intiharı.
memleketin barışa susamış siyaseti hakkında politik iki lakırdı yapardık sonra belki,
teolojinin sırlarına kafa yorardık yine cumartesi akşamları.
“Din, toplumun en keskin bıçağıdır” diyecektim,
karşı çıkacaktın bana, gülecektin halime.
gülüşüne yerleşecektim o an
ve içimi kemirecekti yine seni kaybetme korkusu
akşamüstü alacasında sana mırıldanacağım şiirlerim olacaktı hep arka cebimde,
Tanpınar okuyacaktım daha sana.
Romeo ve Juliet’ten birkaç tirat oynayacaktık,
tam da "dudaklarım, bu iki utangaç ziyaretçi" dediğin anda öpecektim seni
bir yaz elması gibi kızaracaktı yine yanakların,
sen hâla fransız yazarları daha çok sevecektin
ve bulut bulut bir mutluluk sinecekti üstümüze...
sana diyecektim ki beni bir daha sensizliğine bulaştırma,
ağır geliyor bu yayvan ıssızlık, bu kasvetli zaman.
seni,
hiç aramıyorken bulmak isterdim sevgilim.
Tayfur Aydemir
2020-06-14T21:24:42+03:00tek kişilik bir kahramanlık savaşıydı benimkisi işte, aşka dair.. yenildiğim kesin, yanıldığım belli değil..
bir şeyler bulmuşsanız kendinizden ne mutlu bana :) @aspirin
baki demirtosun
2020-06-14T21:13:53+03:00ama ne dünyalara götürdünüz..şiirinizde kendimi buldum nasıl desem uzun bir zaman oldu güzel şiir okumayalı..kelimeleri kullanışınız , hissiyatınız , dilinize hayran kaldım..hem çok salaş hem çok toplu..büyük giz doğrusu ..lütfen hep yazın..merakla bekleyeceğim şiirleriniz.
Ersel YİGİT
2020-06-14T18:08:50+03:00Kelimelerin bu kadar şaheser bir şekilde dile getirildiği bir şiire denk gelmedim henüz. Elinize sağlık. Zihninizin kelime oyunlarında Alışılmışın dışına çıkması ne kadar güzel olmuş 🙏😊
Tayfur Aydemir
2020-06-14T14:23:17+03:00sizin de yüreğinize sağlık :)
Cem Ali Büyükaşık
2020-06-13T23:57:52+03:00Güzel bir şiir, yüreğinize sağlık :)