Uzun zamandır görüşemediğim biriydi, çocukluk arkadaşımdı. Aslında bir zamanlar aynı şehirdeydik; hep beraberdik, hep yan yanaydık. Zamanla buluşmalarımız azalmaya başladı, ardından sohbetlerimiz ve görüşmelerimiz de seyrekleşti. Ancak ne zaman fırsatımız olsa, aynı samimiyetle ve aynı heyecanla bir araya gelirdik.

Hiç unutmam, tam iki buçuk yıl oldu; ne buluştuk ne de görüştük. Ayrı şehirlere düştük, ayrı kaldık. Hep aklımdaydı ama doğru düzgün bir muhabbetimiz bile olmuyordu. Geçen hafta bir arkadaşım, "Hadi gidiyoruz," dedi. "Nereye?" diye sorduğumda, onun olduğu şehri söyledi. Etkinlik varmış, grupça gidiyorlarmış. "Gelmekten başka çaren yok," dedi. Ben de gittim, tabii.

Arkadaşım bunu ilk söylediğinde aklıma gelmemişti ama yaklaşık bir saat sonra dank etti. Kendisi oradaydı ve belki de onu görmem için tek şansım buydu. Sabah yola çıkar çıkmaz ilk işim ona ulaşıp oraya doğru yola çıktığımı söylemek oldu. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu: Bana zaman ayırabilecek miydi? Yanıma gelecek miydi? Acaba değişmiş miydi? Hâlâ aynı samimiyette olabilecek miydik? Araya giren iki buçuk yılın etkisi ne olacaktı? Bilmiyordum, tedirgindim.

Sonunda oraya vardım ve ona etkinlik sahasında olduğumu, gelip gelemeyeceğini sordum. Bana çok yoğun olduğunu söyledi ve "Yetişirsem gelirim," dedi. Ancak benim pek vaktim yoktu. Onu görmem için tek şansım buydu. Gelmeyeceğini, daha doğrusu gelemeyeceğini düşünmeye başlamıştım. Ta ki yarım saat sonra beni arayıp dışarı çıkmamı söyleyene kadar...

Bu his nasıl tarif edilir, bilmiyorum. Onu orada, bana doğru yürürken gördüğümde, koşa koşa sarıldım. Hayatımın en güzel 45 dakikasıydı. Hâlâ aynı samimiyetteydi, aynı karakterdeydi; hiç değişmemişti. Beni o gün o kadar değerli hissettirdin ki... Teşekkür ederim.