yoruldum karışıklık içinde net bir görüntü bulamamaktan, saydamlığını yitirmiş zamanın içinde somut bir varlık olamamaktan. beynimizin düşünce çarkları arasında sıkışıp kalmayı kendimize kabullendirdik sanırım. her defasında yanılıyoruz ve yine her defasında yanılmak için özenle gösterdiğimiz çabayı kendimize yansıttığımız doğruları sorgulamak adına kullanmıyoruz. bizi bizden başka yoran bir şey daha mevcut değil yeryüzünde. gözümüzde yükselttiğimiz duvarların arkasında kalan her neyse, aslında önem derecesinin pek olmadığını bildiğimiz halde bunu beynimize kabullendiremeyip devamında yarattığı yıkımların altında kalarak farkına varabiliyoruz. zar zor toparlıyoruz bedenimizdeki enkazı, yerine bir düşünce inşa etmek bu defa yersiz geliyor. zihimiz böyle işliyor, bizi yormak üzere. bizden geriye kalan, yıpratılmış, paslanmaya yüz tutmuş düşüncelerin var olması. kıyıya vuran süratsiz gerçekliğin gidip geldiği beynimizde, kendimizi tanımladığımız hayatı yine kendi ellerimizle bir arada tutamayışımızdır bir daha aynı gücü bulamamamız. aslında kendimize karşı bir beklenti içinde olmak dahi varamayacağımız yolun ne ortasına geldiğimizi ne de henüz yola çıktığımıza dair bir adım attığımızı gösterir... sonuçsuz bırakıyorum. etrafımda gerçekleşen birçok olayın içinde bir süre sonra istemsiz olarak kendimi görüp buna müdahale etmek yerine orada bulunmanın müdahele etmekten daha fazla haz verdiğini düşünmek, yarattığımız çaresizlikti belki de. kendimi alıkoyduğum gerçeklik ise pesimist duygular içinde yolun sonunda bekliyordu. her şeyin sonunda bir başına kaldığın kendine inanıp güvenmekten başka bir yolunun olmadığını görüyorsun. çünkü bir insandan bir insanı çıkardığında geriye yüzleşebileceğin bir sen kalıyor...