Kitabı kısaca özetlersek, felsefe tahsilini yarım bırakmış bir gencin bunalımlı dünyasına konuk ediyor bizi. Henüz başlarında gerçekten hayattan umduğunu bulamayan ve "tek işimiz var o da ölmektir" diyen bir karakterin, bir kızı görüp ona aşık olması ve yanına gitmesiyle tüm hikaye dallanıp budaklanıyor. Kitabın başlıca iki yüzünün olduğunu düşünüyorum. Birinci yüzü Ömer ve yaşadıkları, ikinci yüzü ise Ömer ve çevresinin ona verdiği zarar.
Ömer, kendi dediğine göre, çok zeki bir talebeyken okulu bırakıp memurluğa geçmiştir. Burada gördüğümüz kadarıyla bir pes etme ve yeni bir hayata atılma, yenilgiyi kabullenme gibi özelliklerin karakterin kendi kimliğinin bir parçası olduğunu görüyoruz. Bir de insanın içindeki şeytanın ona kötü şeyler yaptırdığını ve bunun herkeste olduğunu böylelikle insanın özünde kötü olduğunu düşünen Ömer’in buna inanarak yaptığı her olayı bu önergeyle süpürmesi de aslında karakterimizin daha zayıf bir kişiliği olduğunu gösteriyor. Ne yaparsa yapsın tabiatım böyle, içimdeki şeytan bunu yap dedi, diyerek aradan sıyrılıp sorumluluğu alamayan bir karakter Ömer. Nihat ise Ömer’e idealist diyen fakat kendisi zannımca daha idealist olan biri. Tam anlamıyla etrafındaki insanlara kendi fikrini empoze edene kadar onlarla tartışan ve çoğunlukla manipüle edebilen bir ideolog. Öncelikle bu iki karakteri tanıdıktan sonra bir de hikayenin başlamasına sebebiyet veren bir karakter daha var. Macide, Balıkesir’den İstanbul’a konservatuarda okumaya gelmiş bir genç kız. O da yeni geldiği bu dünyayı tanıyamıyor ve oradan oraya savruluyor. Akrabasının yanında kalıyor. Ömer’in de aynı zamanda akrabası olan bu kişilerin yanına Ömer’in bir gece içki masasından kalkıp gitmesi ve sabahleyin rastlaşmasından sonra Ömer’in hayatının merkezi oluveriyor. Daha sonraları Macide’nin Balıkesir’de bir iftiraya maruz kaldığını öğreniyoruz. Karakteri pek yaralı olan bu genç kızın yeni hayatında ona eşlik edecek aynı zamanda monotonluktan kurtaracak olan Ömer’in genellikle aylaklıkla meşgul olduğunun farkına varmak güç olmasa gerek. İkili birbirine ne kadar uygun olduğunu düşünse de yabancılaşıyor ve bu noktada kitabın ikinci kısmına doğru geçiyoruz. Ömer’in çevresinden gördüğü zarar ve kendisinin de tembelliğinin bir neticesi olarak genç karısını adeta başıboş bırakıyor. İçki alemlerinde oradan oraya savrulup, tehditlerle aldığı paradan ve borçlardan bahsederken hep yalnız ve karısını unutmuş gibi davranıyor. Haliyle ona bu illüzyonu yaşatan ise arkadaşları. Çünkü Ömer’in ilk evliliğe adımını attığında kendi kendine verdiği karar artık bir ev geçindiriyorum, amiyane tabirle tıpayı biraz sıkmam gerek minvalindeydi. Fakat olaya Nihat’ın dahil olması, olayları tamamen başka bir boyuta sürükledi. Bir de Bedri var. Bedri, Macide’nin eski hocası ve aşkı. Beraber bir iftira üzerine birbirlerine yakınlık duyuyorlar fakat Bedri İstanbul’a dönmek zorunda kalıyor. İşbu hikayede Bedri aynı zamanda Ömer’in de arkadaşı olarak ikinci kısımda bizim karşımıza çıkıyor. Yalnız kalmış Macide’nin de hem yol arkadaşı hem sırdaşı oluveriyor. Bir anda kocasının Macide’yi tabir yerindeyse boşlamasının üzerine Bedri yedek oyuncu olarak oyuna girip ona moral veriyor. Birinci kısımdaki mutluluğun yegane sebebi hayatına yeni bir şeyi dahil etmekse, ikincideki hüznün sebebi de kesinlikle sonunu düşünmeden ve önünü görmeden bir anda karar vererek atıldığı işin başına ne denli zor sorumluluklar yüklediğini Ömer’in görememesi. Kitap bize aslında gerçekçi bir tavırla yaklaşıyor. İnsan ilişkilerini yönetmenin, yeni bir sorumluluğun altına girmenin ne denli zor olduğunu ve menfaat üzerine kurulan dostlukların da ne denli kötü etki bırakabileceğini de gösteriyor. Ömer her şeyden önce pes edebilen bir yapısı olduğunu okulu yarım bırakarak bize göstermişti. Kitabın sonunda da adeta bir süreliğine yaşamının merkezi olan insanı bırakarak belki de hayatında ilk kez aldığı radikal bir kararla bunu bizlere gösteriyor. Sonuçta her vazgeçiş yeni bir başlangıcın da habercisidir.
İçimizdeki Şeytan Değerlendirmesi
Yayınlandı