Yazarların "Yazmasam delireceğim galiba." dediği şey tam olarak bu sanırım. Konuşmazsam içime çöküyor, daraltıyor, bunaltıyor. Konuşmayı deniyorum, bu sefer hayata çok ciddi bakıyor oluyorum. İnsanlar o kadar laçkalaşmış, ilişkiler o kadar ucuzlaşmış ki dıştan herkes birbiriyle çok iyi, birbirini seviyor, düşünüyor ama aslında çoğu kişi yarın yanımda olsa aramam, olmasa da olur, diyor. Küçük bir tartışmada "Aman onun için keyfimi mi bozacağım?" oluyor. Bakın, bu çok ilginç. Ben çok seversem canım gibi sakınır, korur, üzerine titrerim. Böyle olmadığım insanlarla da aynı masada oturup özelimi anlatmam. Ama insanlar, ah şu insanlar! Başka bir şey anlatırken yine alakasız şeylere geldim. Sanırım bazen sadece buraya içimi dökmek için yazıyorum. Yani diyeceğim o ki içimizi döktüğümüzde keşke o kelimeler boğazıma dizilseydi de tek kelime çıkmasaydı ağzımdan diyorum. Sanırım buradaki kilit nokta anlaşılmamak, anlaşılamamak. İnsanı zaten en çok da bu yormuyor mu? Bir sürü yazar, şair bu yüzden yazmıyorlar mı? Birçok genç bu yüzden kıymıyor mu canına? Bu yüzden mutsuz değil miyim ya da değil miyiz içimizdeki sevgili mutsuzlar? Bundan eksik, yarım, paramparça hissetmiyor muyuz? Ben hissediyorum. Ne yaparsam yapayım atamıyorum bu hissi içimden. Yeniden, yeniden ve yeniden deniyorum, düşüp düşüp kalkıyorum ama bakıyorum, gene başlangıç noktasına dönmüşüm. Gene aynı süreç, gene aynı hüzün, gene hüsran.
İçsel Birtakım Sıkıntılar
Yayınlandı