Edebiyat bitlerinin ekmek teknesinde

Neden kimse harcanmış yıllarıma inanmaz

Herkesin aşık, herkesin şair olduğu bu gençlikte

Neden bu sahtekarlar bile beni yanlarına almaz

Masada Apollo’nun gözyaşları var

Edilmemiş yeminlerimize kırgın, gönlü alınmaz

Manisa tütünümde Alman imzası var

Peki soğuk Arjantinʼin bittiği yerde

Neden Kafka’nın suratı var

Masalar neden bu kadar uzun olur

Kısalt, kaybedecek benim neyim var

Al, sigaramda Fransızcanın gözyaşları var

Dumanı havada, zehri bende, zevki sende kalsın

Sözcüklerin namusunu kaybetse ne yazar

Çıkart, nefesini serbest bıraksın kırmızı bağın

Sevgi özgürlüğün çocuğudur

Beni sevdiğini fısılda kulağıma

İlmik boynumun ezelden yavuklusudur

Biri sıkacak, lütfen o sen olma

Gencim yaşarken ölmek için

İçimdedir tadılmamışların özlemi

Apollo bundan mı ağlar için için

Lanetler mi, yeniden yontulmuş bedenleri

Fakat şayet mutluluğunun sırrıysa bu

Kırmızı bağını bağla boynuma

Öleyim o yolla, bir fetişistin umduğu

Durmadan sen sık o ilmiği, tüm eforunla

Olmaz ya kazara okşarsın belki tenimi

Bırak, bıraktıklarımı düşünmeden gideyim

Beni sen sallandır darağacında

Bir et parçasının değeri yüksektir

Kabulsüz bir şaire kıyasla

Bir ineğin sırt bölgesi

Aslan kellesi ve insanın soğuk teni

Değere biner, canları alınınca

Yeterince temiz değilim

Hissizce sen yıka bedenimi

Sakın sevme beni artık çok geçse

O zaman ağrıtır başka toprakların verimsizliği

Gelecekten gelen bir leylak açar gönlümde

Soğuk alnıma düşer

Açmamış kayısı çiçeklerinin çiği


Çiçeklerden, kısadır şiirlerin ömrü en narin çiçeklerden

Ağlayanlar bilir yaşanmamış aşkların meyvesizliğini

Lakin neden zihnim geçilmiyor kayısı çiçeklerinden

Anılarımdan en acıklısına saklandı, baharlarımın müjdesi


Anlarım değersiz, baharımı bekliyorum ezelden beri

Ve kabullendim, şairlerin gözünde şehit sayılır aşktan ölenler

İlmik benim de kaderim, ruhumu onlar sökmeden sen öldür beni

Narince sen sık, o zaman sarhoşlukla kısalır mesafeler