İnsan bedeni senkronize biçimde kendini tamamlayan bir yaratıdır. Bu bütünlük ruhtan ayrı olduğu an bozulmaktadır. Ruhtan ayrılmaktaki kasıt ille de canın bedenden çıkması değil bilakis o bedenin içinde var olduğundan habersiz olmasıdır...
Ruh acı çekerken bedenin gözlerinden yaş gelmiyorsa birlik söz konusu değildir. Yahut ağzı kulaklarına varmıyorsa aşk ruhunu sarmışken, kim diyebilir ki "Bu ruh, bu bedenin tapınağı?"
Hayat, öyle ya da böyle çile harmanı ile yoğurup insanı bir kalıba sokmayı başarır. Bazısı da kalıbını kendi elleriyle yoğurur. Yoğrulan, bilinçsiz bir asalak gibi rüzgarla savrulurken yoğuran, rüzgara yönünü verir. Kimi zaman da öylece durmak gerekir çünkü rüzgar tatlı tatlı yüzünüzü okşarken seyre dalmak, anın içinde olmanın en güzel yanlarından biridir. Suyun yumuşaklığı tüm insanlık için aşikar iken, zaman içinde aktığı zeminde oluk oluşturup var olanı devamlılığı ile yok etmiş olması zannımca en sert yanıdır. Belki de yanlış söylemiş atalarımız. "Su akar, yolunu bulur." yerine "Su akacağı oluğu kendi oluşturur." demelilerdi. Çünkü sıradan insanlar mevcut düzene boyun eğmişken ben başkaldıran azınlıktanım.
Yıllar önce bir filmde duymuş ve kazımıştım aklımın en ışık alan yanlarına: "Kaderini şekillendirmenin, kaderin olduğunu düşün."