Geride kalmıştır, zırlamalar, zırvalamalar. Gün doğmuştur, sen de doğmuşsundur sıfırdan. Sıfırlanmadan. Ama temizlenmişsindir de. Sıfırdan doğmak bu işte. Dağlar yüklediğin omzuna bir gül koparıp bırakmışsındır. Dağlar yerinde dursundur. Sen de toprağı taşı atmışsındır. Omuz bu sakatlanır, kemikten ettendir. Ki benim sağ omzum hala iyileşmedi. Belki 5 ay oldu. Üzerine düşmüştüm. Üzerime düşmeyenleri üzerime düşürerek kimbilir ne kadar incittim omuzlarımı. Borçlu değilmişim hayata. Hayat bana borçluymuş. Dünyada tutmak istiyorsa yedirip içirmeliymiş beni. Sevip okşamalıymış. Ben değilmişim hayatı sevmek zorunda olan. Zaten hayatın borçlu olduğu ben, hayattan alacaklarıma odaklandığımda hayatı severmişim. Ağlayan içimi bir ben yatıştırmak zorunda değilmişim. Ama buna karar vermek zorunda olunca zaten yatışıyormuş kendiliğinden. Yani tamamen kendiliğinden olmasa da. Alacaklarını fark ederek... Sunacaklarını dinlene dinlene, dinginlikle vererek. Yolmadan saçlarını... Sunmak istediğin için sunarak...Dolduğun için taşarak...


Ben doğmuşum bir kere. Hayat beni doğurmuş bir kere. O zaman sorumluluğunu almalıymış. Vermekten kısmamalıymış. Ama hayat eliyle vermezmiş vereceklerini. O yalnızca elinde tutarmış. Sen isteyip el uzatarak ve bundan çekinmeden alırmışsın. Yolun başındaydım, bilmiyordum. Çok şey bilmiyordum. Mesela güneş, ben uyanayım diye doğarmış. Ben uyanmak zorunda olayım diye değil. Ağaç, altında oturayım diye varmış, yemişlerinden yiyeyim diye. Ben onu verimli kılmak zorunda olayım diye değil. Su, ben serinleyeyim diye akarmış ben boğulayım diye değil. Zaman, ben öğreneyim diye varmış, yaşlanayım diye değil. Ve kuşlar benim göğümde uçarmış. Yukarıyı masmavi görürken semayı zevkle seyredeyim diye. Benmişim özne. Hayat için değilmişim yani. Hayat benim içinmiş. Dua ederken abartan ben değilmişim. Daha çok vermek isteyen Allah'mış. Aynılarını vermesi değilmiş kabulü duaları. Daha çok istemeyi öğrenmemmiş. Alacaklı olmayı öğrenmemmiş. El uzatıp istemeyi öğrenmemmiş. İstedikçe çoğunu alabilirmişsin bu dünyada. Aza kanaat ettikçe azla kalırmışsın. Aza kanarmışsın. Azları değil çokları sevmeliymişim.


Annem babam için sevilesi bir evlat olayım diye doğmamışım. Onlar beni sevmeliymiş. Evlat olarak görmeliymiş. Ben, o olmamalıymışım. O, ben olmalıymış. Sevdiğim için sevilebilir biri olayım diye doğmamışım. Sevmeliymişim ama ben de sevilmeye layık olduğumu bilerek. Layık görmüyorsa zaten sevmeme gerek yokmuş. Başarmak için ders çalışmamalıymışım. Başarı ders çalıştığım için beni bulmalıymış. Bulmuyorsa benim hatam yokmuş. Başka yerde olabilirmiş. Bu yüzden o beni takip etmeliymiş. Ben, ben olduğumda o beni bulurmuş. Büyük veya küçük olarak değilmiş başarı ayrımı. Sadece duyulmuş ve duyulmamış olarakmış. Kimse duymasa da başarmak var olabilirmiş. Önemli değilmiş duyulması. Önemli olan büyümekmiş. Büyük başarı demek büyüten başarı demekmiş. Kendi başınalığından değil seninle bütün oluşundan ileri gelirmiş büyüklüğü. İçine ışık saçışından... Her şeyde olduğu gibi... İçime ışık saçmayan şey benim için değilmiş. Karanlık değilmiş benim için olan. Karanlık dinleneyim diyeymiş. Kaybolayım diye değil.


Işığı ararken çok acı çekenlere ithaf ediyorum.