İçimdeki birbirine tezat tonlarca ses çiftinden yalnızca birini seçiyor, odağımı bir süreliğine oraya yönlendiriyorum. Söz konusu ses çiftini oluşturan unsurlardan biri pragmatist fazlasıyla, işlevselliğe takmış durumda. Herhangi bir zaman diliminde herhangi bir şekilde işe yaramayacağını düşündüğü hiçbir şeyin yanına yanaşmayı dahi tercih etmiyor. Kendince hesaplar yapıp duruyor ha bire. Fakat ne yazık ki evdeki hesap çarşıya hiçbir zaman uymuyor bu dünya düzlemi içerisinde. Bunu ezelden beri deneyimliyor olmama rağmen, içimdeki bu unsur yine de her bir şeyin içinde işlevsellik aramaktan kendini alamıyor. Söz konusu ses çiftini oluşturan diğer unsur ise -ötekinin tam aksine- her bir şeyin içinde işlevsellik aramaya asla yeltenmiyor, öyle bir kaygısı yok. İçinden herhangi bir şeye yönelik kuvvetli bir çekim ve istenç duyumsuyorsa onu takip etmeyi seçiyor yalnızca.


İçimdeki söz konusu ses çiftini oluşturan bu unsurlar birbiriyle ha bire çatışıp duruyorlar işte. Çocukluğumdan itibaren, bundan yaklaşık bir, bir buçuk sene öncesine kadar pragmatist unsur hâkimdi yaşam tarzıma ilişkin yaptığım seçimlerin neredeyse tamamına. Fakat zaman ilerledikçe tüm o seçimlerin açtığı alanlar içerisinde ne denli mutsuz, huzursuz olduğumu fark ettim. Kendimce akıl ve mantık doğrultusunda hareket etmiş, bana en çok faydası dokunabileceğini düşündüğüm olasılıkların kilidini açmayı seçmiştim ve bunu yaparken içime, ruhuma, kalbime bakarak neler hissetmekte olduğuma odaklanmayı büyük ölçüde es geçmiştim. Tüm bunların sonucunda; objektif açıdan bakıldığında hakikaten işlevsel kabul edilebilecek etkiler doğurdu o seçimler fakat sübjektif açıdan bakıldığında benimle büyük ölçüde uyumsuzlardı. Dolayısıyla mutsuzdum, içsel tatmin hissedemiyordum bir türlü, huzursuzdum. ‘’Başka bir şeyler… Eksik olan bir şeyler var. Bunlar değil, başka bir şeyler…’’ düşüncesi ve hissini kafamdan, kalbimden söküp atamıyordum. Sonra içimdeki söz konusu sesi fark ettim, haddinden fazla pragmatist olan hani. Bunu aşabilmek adına kendime meydan okumaya yeltendim ve biraz da bunun tam aksi olan sesi dinlemeyi seçtim. Eğer içimde herhangi bir şeye yönelik kuvvetli bir çekim ve istenç duyumsarsam onu takip edecektim, bana herhangi bir faydası olmayacağını düşünsem de. Bu şekilde bir keşif sürecinin önünü açmış oldum hayatımda. Fakat sanıyorum ki bunda da bir tık fazla kaçtım uç noktaya, bu sefer de neredeyse hiç ölçüp biçmedim, tartmadım aklımla. ‘’Nasıl olsa evdeki hesap çarşıya hiçbir zaman uymuyor benim hayatımda...’’ dedim, hiçbir şeyin ileriye dönük muhasebesini kafamın içerisinde dört başı mamur bir şekilde yapmadan bir o deneyimin, bir bu deneyimin içine atlamayı tercih ettim. Belirli bir emek, odak, kaynak, zaman kanalize ettim her biri için fakat nihayetinde kayda değer hiçbir şey elde edemedim. Evet, yeni şeyler deneyip belki ilk defa bu denli bir keşif sürecinin önünü açmış oldum hayatımda fakat sabrımın, içsel güç ve motivasyonumun, emek verme kapasitemin çoğunu da bu vesileyle tükettim.


Şu an bulunmakta olduğum noktadan bu konuya baktığımda idrak ediyorum ki; içimdeki söz konusu ses çiftini oluşturan birbirine tezat iki unsuru dengeli bir biçimde birbiriyle harmanlayabilir, iki ucu elimden geldiğince bir edebilirdim. İçimde kuvvetli bir çekim ve istenç duyumsamakta olduğum şeylerden benim için en faydalı, en işlevsel olabilecekleri seçip bu şekilde bir filtreleme, ayıklama yapabilirdim. Bunu geçmişte yapmadım, şimdi yapmayı seçebilirim elbette. Fakat söz konusu filtreleme, ayıklama işleminin o kadar da kolay olmadığını söyleyebilirim. Ayrıca şöyle bir olasılık da söz konusu tabii; hayatımızda neyin bizim için faydalı ve işlevsel olup neyin öyle olmayacağını her zaman doğru bir şekilde tayin edemeyebiliriz önceden. Bazı şeyler, deneyimledikçe şekillenir. Örneğin bizim için pratik anlamda hiçbir efektif tarafı olmayacağına inandığımız fakat içimizde duyumsadığımız kuvvetli istenci artık daha fazla görmezden gelemediğimizden içine girmeyi seçtiğimiz birtakım deneyimler, sonrasında belki işimize çokça yarayacak edinimler kazandırabilir bize ve bunu önceden tayin edemeyebiliriz.


Bu konudaki çelişkinin, içimde hâlâ birçok karmaşaya sebebiyet vermekte olduğunu söyleyebilirim. Bunun en belirgin tezahürünü hobi konusunda yaşıyorum mesela. Yalnızca hobi bazlı değerlendirip sırf keyif almak adına bir şeylerin içine girmeyi mi seçmem daha sağlıklı olur yoksa daha geniş bir perspektiften değerlendirip belki ileride işe dönüştürme olasılığımı da hesaba katarak seçimlerimi şekillendirmem midir esas sağlıklı olan, bilmiyorum.


Bunu biraz daha somutlaştırıp özele indirgeyecek olursam; söz konusu çelişkiyi son zamanlarda özellikle yabancı dil konusunda yaşıyorum. İngilizce’nin ardından genel olarak çokça tercih edilen, Avrupa ülkelerinde yoğun olarak konuşulmakta olan dillerden ziyade çok daha başka dillere çekilmekte olduğumu gözlemliyorum mesela. Bundan birkaç ay önce Farsça öğrenmek adına minik adımlar attım kendimce, süreçten çok da keyif aldım fakat ilerleyen zamanlarda kendimi, Farsça’nın hayatımdaki potansiyel işlevselliğine dair sorgulamalar içerisine kaptırdım ve bunun akabinde Farsça öğrenme sürecimi bir anda sonlandırdım. Birkaç aydır da buna ilişkin hiçbir çalışma yapmadım. Fakat son günlerde içimde bir anda yeniden belirdi Farsça öğrenme isteği, yeniden başladım. Birçok şeyi, alfabedeki bazı harflerin yazılış ve okunuşunu dahi unutmuşum tabii. Hatırlamaya, en son bıraktığım seviyeye kendimi yeniden getirmeye çalışıyorum şimdi. Yani netice itibariyle dönüp dolaşıp yine aynı yere geldim ve bir de üstüne boşu boşuna zaman kaybettim. Sanıyorum ki tüm o süreç boyunca kendimi sabote ettim. Hâlâ da bu konuda içsel anlamda gelgitler yaşıyor olduğumu söyleyebilirim.


Tüm bunlardan yola çıkarak; her zaman her şeyde illa işlevsellik ve fayda aramalı mıyız yoksa bu kavramlara takılmaksızın içimizden gelen o kuvvetli akışı kendimize rehber kılıp onun işaret ettiği yönlere kendimizi bırakarak -hayatımıza pratik anlamda belirgin bir faydası olmayacağını düşünsek de- emek, odak, kaynak ve zamanımızı kanalize etme noktasında cömert davranmaktan gocunmamalı mıyız, bilmiyorum. Söz konusu çelişkiye herhangi bir düzeyde netlik getirebileceğimizi, bu konuda keskin bir genelleme yapabileceğimizi de pek sanmıyorum.