ben bugün sırtımı semaya dönünce mahpare

güneş, çekti elini eteğini üzerimden.

sonra her nedense

kalmadı aydınlık bi' tarafım

kalmadı bi' arbedem.


ben bugün aniden ölünce mahpare

göremedim kendimi aynalardan.

sarardı gözümün önünde ıhlamurlar birdenbire,

kanımca kokusu çağırdı beni

yeniden dirilmeye.


ben bugün başka bir göğün mevhumuna uyanınca mahpare

güruh köyün kavalını üfledi bülbüller.

mesken tuttu bi' güvercin, koynumu.

sonra her nedense

ne kımıldadım bi' şiire

ne aldandım bi' iklime.

sahi, o an ne yerine koydum kendimi?

inan ki sükunetin ilk zevcesi.


ben bugün adımı, sanımı, geçmiş günümü

oluk oluk unutmaya başlayınca mahpare.

teskin edemedi beni,

bu sürgün silsilesi.

ama canımdan içre seni hatırlayınca

geceden içre seni...

bir de belki yanında bilmezlenip durduğum o şarkıyı...


tanrı'm hatırlıyorum da,

buraya gelmeden evvel yağmurlar yağıyordu.

balkonda asılı kalmıştı annemin inayetleri.


ben bugün özleyince yeryüzünü

yüreğini salamura yatıran sevdalının,

pencere pervazında serçelere cilve eden kedinin,

yüzünü şeydasına dönen günebakanın ferdası olduğumu fark ettim, naçizan.


tanrı'm anımsıyorum da,

şerhalanmış yüreklerin kainatında hâlâ,

ivanoviç rulete değil polina'ya mı iptila?