Saat 6'ya doğru gelirken, tren durmayacak bunu sen de biliyorsun Groschen. Beynim Çin'de bir afyon bağımlısı gibi dopamin arıyor, en ufak mutluluk parçası için ailesinden kalma o antik saati satacak, gelmeyecek artık dini bütün çan sesleri. Bugün bir senenin ilk günü, bir anlam ifade eder mi bilmiyorum. Dünya bir turunu daha tamamladı, bu tamamen perspektif meselesi dostlarım. Dönüşü nereden başlattığımıza bağlı zaten tüm mesele bu, dönüşler nasıl şeylerdir? Bir yere yetişiyorsundur, bileğin tam bir dönüş yapar ve akşamı hastanede tamamlarsın. Sınavda kalemin, cevap dairesinin üstünde tam tur döner ve şuan iyi bir üniversitedesindir, sonrasında şoseyi döndüğünde bir arabanın sana çarpmasının ihtimali bilmem kaçtır. O yüzden dönüşler, yani ''oluş'' hayatın en büyük parçasıdır. Ölümün yay biçiminde olduğu iddia edilse de, Sophokles'in canavarını tek ok darbesi ile alaşağı ederdim. Doğarız, büyürüz ve ölürüz, sonra bizden sonra daha büyük bir istekle saldırır hayatın neferleri, diri göğüslerini emmek için. ''Ölüme inanmıyorum ki'' diyordu, 87 yaşında bir kefen kadar beyaz saçlarıyla. -88'inde öldü-, işte buradaki örnek gibi, 18 yaşında en değersiz eşyamız canımızdır diyordu bir şair. Marjinal fayda analizine girecek değilim Groschen, ama bir şey ne kadar azsa o kadar fazla korumaya çalışıyoruz. 18 yaşında o kadar fazla canımız var ki, onu korumayı aklımızdan bile geçirmiyoruz, çantanın içinde açık kalmış bir pilot kalemin mürekkebi gibi akıyor zaman, belli bir yaştan sonra ise aynı bir Anadolu kasabası kadar donuk. İşte Dante'yi yalanlıyor bu güzel günlerin akışkan fiziği. Ben de bir dönüşü kaçırdım işte, aksiliklerden biri. Georg Trakl ile geceye şarkı söylüyoruz, başka bir şarkı kalmadı söylenecek. Küçük Prens'i hiç okumadım, okumayı planlamıyorum, okumam büyük ihtimal. Tatlı bir çocuk seslendirmişti bir sahnesini, R'lerden nefret ederek. Bu neden aklıma geldi bilmiyorum ama yüzümde ufak bir gülümseme yaratmayı başardı. Belki de eski güzel anıların süngüleri ile saldırmalı hüzne, yolda yürürken, serçeleri izlerken. Yolda yürürken düşen bir bozukluk gibi elimizden kayıp gidebiliyor her şey, bir savaş coşkusu, artık mahmurlaşmış gözler ile ekrana bakarken veya. Neyse yine hikayeler ve çiçekler toplamam gerekiyor, bir avcı gibi. Trakl da buna katılıyor, ''ve ben acımı taçlandırmak zorundayım çiçekler ile'', Verlaine'in Green şiiri beni ne mutlu ederdi, Dans Edelim Gel! Ah kendimi o günlerde suyun akışına bırakılmış bir gemi gibi hissederdim, şimdi ise yolun ortasındaki bir trafik direği gibi, bir şeyleri organize etmekten... Bir sivrisineği öldürdüm tam şuan umarım ailesi üzülmemiştir, bir yılbaşı günü. Acaba o da ekmeğinin peşinde miydi, bir cenaze törenine bile sahip olamayacak olması ne üzücü. Yolda ölen saatlerin de yok, o yüzden koşuşturuyoruz. Bir dönüşlülük eki işte, her şeyin anahtarı bu. Prudhomme okuyarak başlamıştım sabaha, şimdi de sabah sayılır değil mi Groschen? Ben akşam kalkacağım ama sen bunu bilmeyeceksin, benim için bir gün 24 saatten fazladır. Yaşama ve ölme fiilini üst üste koyduğumdandır belki, belki de bilinçsiz bir aykırı olma çabası, gökyüzü olmak da isteyebilirdim bu dünyadan. Beynimdeki ağrı, midemin bir o yana bir bu yana sallanmasını sağlıyor. Vücut denilen organizmayı hiçbir zaman çözemeyeceğim sanırım. Bir işletim sistemi gibi, üzerine konuşmak isterdim Ancak bu mevsime ayrılan zaman bu kadarmış.
Bülbüller öter, güller açar şâd gönül yok.
Hîç böylesini görmemişiz fasl-ı bahârın.