Küçüklükten itibaren bizlere telkin edilen bir düşüncedir: iyi olmak.
Peki, neden iyi olmak gerektiği üzerine düşünür müyüz? Çoğu zaman hayır. Çünkü küçüklükten itibaren aşina olduğumuz, maruz kaldığımız şeyler düşünce sistemimizde öylesine temelde durmaktadır ki, çoğu zaman göremeyiz, farkında değilizdir bunların. İnsan türünün bu zaafı dolayısıyla küçüklükten itibaren özel olarak yetiştirilen çocukların nasıl da adeta birer makine haline geldiğini görebiliyoruz, en çok da savaş meydanında. Savaşma ve öldürme düşüncesi öylesine benimsenmiştir ki, kişinin gerçekliği olup çıkmıştır.
Bu yüzdendir ki, bizim büyüme çağımız, nasıl biri olacağımız konusunda kritik öneme sahip bir faktördür.
İyi olma konusuna tekrar dönecek olursak, iyi olmak "ben"in kendi haricini de düşünmesi sayesinde ortaya çıkan bir durumdur. Birey kendi benliğini gözetirken buna çevresini de dahil etmiştir, böylelikle sadece kendini düşünmemiş, etrafını da düşünmüş, dolayısıyla "iyi" biri olmuştur.
Yani diyebiliriz ki, iyi olmak "sosyal" bir durumdur. Kişinin salt kendisini görmediği, çevresindeki insanları ve nesneleri de gördüğü ve onları da dahil ederek bir karar verip eyleme geçtiği bir durumdur. Zira iyi olmak "başka"yı da denkleme dahil etmek demektir, bahsedilen "başka" bir canlı da olabilir, nesne de. Bu açıdan bakıldığında iyi olmayı zeka sahibinde değil, sosyal durumu ("ben" haricini) göz önüne alanlarda görmek doğaldır.
Ve bir de zekayla iyi arasında kurulan ilişki vardır. Bunu değerlendirebilmek için zeki olmanın iyi olmayı mı, yoksa kötü olmayı mı gerektirdiği sorusunu yanıtlamamız gerekir. Bu da bir noktada "Benci düşünmek, rasyonel midir?" sorusuna evrilir, ki bence rasyonel olan: bireyin ilk olarak kendini düşünmesidir. Doğaya bakarsak da bunu görebiliriz. -Evrimsel süreçte- Birey aslında başkalarını düşünerek de kendini düşünmektedir. Çünkü çoğul olmak tekil olmaktan daha avantajlıdır, "Sen toplumunu korursan toplum da seni korur" mantığı üzerinden bakacak olursak. Bunun istemli veya istemsiz yapılması önemli değil.