Önce iyi ve kötüyü tanımlamak gerekir ki bu tanım tamamen boş, yüzeysel ve hatta biraz da sezgisel olur. Kötü şeyler olarak gördüğümüz şeyler, bize kötü gelen yapana ise pek de kötü gelmeyen şeyler olabilir.

Tamamen tarafsız olarak tam videonun ortasından bir hapishane avlusunda başka mahkumlar tarafından öldürülmekte olan birisinin videosunu izlediğinizi düşünün.

O mahkumu öldürenler kötü müdür?

Mahkum devletin, dolayısıyla bizdeki tabiri ile tüyü bitmemiş yetimin parasını gasp eden bir bürokrat ise?

Peki bu cinayeti ve linç girişimini izleyen gardiyanlar kötü müdür ? Yoksa müdahale edip o adamı kurtarırlarsa mı kötü olurlar?

Peki ya adam masumsa, iftiraya kurban gittiyse? Ya da adam bunu yapmaya çeteler yüzünden tehdit ve şantajlar ile zorlanmışsa? Ya bu tehdidi yapan çete elemanı bu geliri elde etmezse üstleri tarafından infaz edilecek ise?

“Birilerinin teröristi başkalarının özgürlük savaşçılarıdır.” gibi bir paradoks tam da bu sebepten ortaya çıkmıyor mu?

Motivasyonlar eylemleri haklı yada haksız, iyi yada kötü kılar mı?

İyilerin karşısına aldığı “kötüler’’ kendilerini “iyiler” olarak nitelendirerek karşısına geçenleri “kötüler” olarak nitelendirir. Bu iki taraftan hangisinin iyi ya da kötü olduğuna dair tanım eşit oranda değersizdir. Aynı şekilde dışarıdan bakan gözler içinde yapılan gözlem esasında aynı oranda değersizdir çünkü tarafları konumlandırırken kendi menfaatleri çerçevesinde şekillenmiş ahlaki yapısı bunda etkili olacaktır ve samimiyetle beyan ettiği fikrin tam tersi de dışarıdan gözlemleyen bir başkası tarafından beyan edilebilir.

O zaman diyebilir miyiz iyi ve kötü yoktur?

Hadi dedik var sayalım, o zaman katilleri, tecavüzcüleri, suç işleyenleri, zalimleri ne yapacağız? Onlara ne diyeceğiz? Sosyopat diyelim.

Malını mülkünü fakire fukaraya dağıtan, başka insanlar için kendi konforundan, yaşantısından geçip kendini bu gibi eylemlere adayanlara ne diyeceğiz? Empatik diyelim…

Sosyopat empati yeteneğinden tam olarak yoksun, empatikler ise özgecilikle sarılıp sarmalanmış kişilik.

Esasında bakıldığında iki tarafında kendi yıkımına, kendi felaketine doğru gittiğini görürüz. Ama farklı motivasyonlarla.

Sosyopat ucunda ölüm olan savaşlara kavgalara girer, bireysel zarar yahut yıkımı kolayca düşünsel olarak öteler veya umursamaz. Onun için bireysel tatminleri ve düşmanlıkları ön plandadır.

Empatikler ise tam tersi motivasyon ile kendi felaketine doğru gider. Maddi manevi durumunu aşağıya çekme pahasına özgeci davranışları ve tutumu sergilemeye devam eder.

Bu durumlar insanın güncel hayatını yaşarken akıl etmediği, bilinç altının yönlendirmeleri ile şekillendirdiği kısa, orta ve uzun vadeli yaşam hedeflerini belirler ve nihayetinde kişi kendisini seçtiği kişilik yapısının tatminleri ile birlikte bir yandan da pişmanlıkları ve yıkımına doğru yönlendirir.

Bu hayatı yaşamak zor, nasıl birisi olacağınıza karar vermek zor. Tercihleriniz deneyimlerle başarısızlığa uğradıkça o tercihleri değiştirmek zor. Girilen bir sosyal statünün ya da kişilik kalıbının dışında hareketlerde bulunmak da zor.

En kolayı ise numara yapmak. Aldatmak ve yalan söylemek. İnsanın bulduğu tüm çıkmazlar için kılıf uydurabiliyor olması, en azından uydurmaya yeltenmesi artık genetiğine işlemiş bir yalancılığı ortaya çıkartıyor. Evli bir kadınla sevişirken kocasının aniden eve gelmesi ile suç üstünde basılan adamın “yanlış anladınız, açıklayabilirim” argümanı buna bir örnektir. İşlediği tüm cinayetler ispatlandığı halde masumiyet iddiasında bulunan kişinin ifadesi de, idam edilirken son sözünün bile böyle olması da buna örnektir.

Kandırmak.

Öncelikle insan kendisini, sonra karşısındakini kandırır. Karşısındaki kanmasa bile kendisini kandırmaya devam eder. En nihayetinde de kendi attığı yalana inanır hale gelir.

En zalim eylemleri yapan, yapabilecek fıtratta olan insanların tam tersi bir kişilik görüntüsü çizdiğini defalarca görmüşüzdür. Buna siyasetçiler örnektir. Hizmet ediyorum derken tamamen kendisine çalışan, koruyorum derken zarar veren kişiliklere güzel örnekler vardır. Aksi bir durumda yada devrimde ilk idam edilecek kişinin kendisi olduğunu bildiği halde böyle yaşamaya devam ederler. Yakın tarihte Avrupa da ve Arap ülkelerinde örnekleri görülmüştür. Son ana kadar aynı motivasyon ile yaşamak…

Tam tersine örnekler de bulunur, iş yerini kapatsa zarardan kurtulacak olan patron işçileri kovmamak için sonuna kadar gider ve batar mesela ya da son parasını dilenciye yada bir yardım etkinliğine verip kendi aç uyuyan fakirler.

Bunların hepsinin özü tatmindir. Kendini nasıl birisi olarak göstermek istediğin, aslında ne yapıyor olduğun, bunu yaparken de kendi felaketine vitesi ne oranda arttırdığın ile alakalıdır bunlar.

Peki iyi ve kötü yoksa, yaşam da tatminlerle dolu ise o zaman insan neden direksiyonu hep kendi felaketine doğru kırar?

Devamlı aldatan bir kadın eninde sonunda kocasına yakalanacağını düşünür, yakalanırsa sonunu tahmin eder ama yine de yapar erkek de aynı şekilde. Bir grup insan toplanır ve yenmesi imkansız bir düşmana savaş açar, sonunda telef olur giderler. Bir hırsız çaldıkları ile doymaksızın çalmaya devam eder sonunda çaldıklarını yiyemeden yakalanır. Bir tecavüzcü suçtan yırtamayacağını bildiği halde eylemini yapar.

Peki neden, neden, neden?

Bunu salaklık, hırs, doyumsuzluk, bana birşey olmaz nasılsacılık gibi basit argümanlarla açıklayabilir miyiz?

Çünkü insanlar yaşantısına dair her şeyden nefret ediyorlar. Kendilerine itiraf edemedikleri nefretleri var. İnsanlar kendi kendilerine katlanamadıkları için ve etrafındakilere de katlanamadıkları için, cevabını bilmedikleri kimsenin de bilemeyeceğini bildikleri soruları düşünüp durmamak için kendilerini neyle en kısa yoldan ve az düşünerek hırpalayacaklar ise o yolu seçiyorlar. Bu kendilerine sorulmadan çekilip çıkarıldıkları ve getirildikleri dünyadan yedikleri kazığın acısını da aynı veya benzer kazığı yemesi için ürüyorlar.

Üremek doğmuş olmanın intikamıdır.

İyi ya da kötü diye bir şey yok, aslında empatik yada sosyopat diye de bir şey yok. Bireysel tatminler var. Bireysel tatminlerin özgürlükler ya da diğer bireylerin tatminine giden yolların kesiştiği noktalarda iyi yada kötü gibi tanımların doğması var.

Bir yaşam bir de ölüm var, ikisinin arası ise bu yazının ya da her hangi bir yazının anlatamayacağı kadar keşmekeş.