Aslında umursamıyorum birçok şeyi. Ve aslında umrumda, birçok şey. Kimin nerden baktığına bağlı tamamen. Belki düz, belki karmaşık. Bir o kadar da duru ve şeffaf. Karmaşık görünmeye çalışsam da yüzümden okunuyor ifadeler. Bazen renkli bir gökkuşağı, bazense karla karışık bir yağmur bulutu.
Kaç geceyi devirdin bir inat uğruna? Hani söz vermiştik yüzeysel olmaya. Derin konular bizi boğar biliyorsun. Neden bir adım daha atmaya yelteniyorsun? Peki ya cesaret...
Cesaret, gözünü kapatıp uçurumdan atlamak mı? Hayır! Arada bir gözlerimizi kırpıştırsak mesela, yine de cesur olmaz mıyız? Seni yutacak bir uçuruma atlamanın, zevkini tatmasan da olur. Çok da bir şey kaybetmezsin sanki. Fazla adrenalin ölüm tehlikesi getirir. Şu an ölümün buz gibi nefesi üzerimde yürüyor. Ayak izlerini bedenimde hissediyorum.
Cesaretten ölüme uzayan bir yolculuk. Konuların sonu nasıl oluyor da hep ölüme çıkıyor? Nasıl çıkmasın? Ölüm hayattaki tek hakikat.
- Kaybettiğin birileri olmalı.
- Evet duygularım, ve dahası ışıl ışıl parlayan gözlerim.
- Ama hala görüyorlar, şükretmelisin.
- Ve nihayet ki gerçekleri...
Işığını söndüreni bulup onu karanlığa gömebilirsin. Bir dost tavsiyesi. Hayır dostum, ben öfkemi karanlığa gömdüm. Bu çok daha olgunca.
Oysa sana bunun için bir fırsat verilmişti. Karakterime aykırı düşmek istemedim. Çünkü sıradan biri olmak değil, akıllarda iz bırakan olmak istiyorum.
Bana karakterimle anılmak da yeter.