“Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı..”
Birçoğumuzun ismini Atilla İlhan’ın Üçüncü Şahsın Şiir’inde duyduğu, kanlar içinde yatan bu Jezabel kimdir? Nasıl bir kadındır ki böyle bir sona layık görülmüştür?
İsmine ve karanlık öyküsüne ilk kez Tevrat’ta rastladığımız Jezabel, Sidonia kralı Ethabaal’in kızı ve İsrail kralı Ahab’ın karısıdır. Araştırdığımda fark ettim ki Jezabel erkeklerin o kutsal dünyasının simgelerine karşı gelen bir kadının başına gelecek felaketleri sırtlanan ilk kadın olmuş. O zamanın şartlarında herkesin inandığı İsrail’in Rabbi’ne değil de Baal adını verdikleri başka bir tanrıya inanmak isteyen güçlü ve kararlı bir kadını bizlere soyunun ve kendisinin lanetlenmesiyle ödetilen korkunç bir figür olarak aktarılmış.
Tevrat’ın Kurallar 1 ve Kurallar 2’de anlatılan hikayelerinde Jezabel, kocasının ve İsrail’in inandığı tanrıdan başka bir tanrıya inanmanın dışında yalancılık, dolandırıcılık, tamahkarlık gibi başka günahlar da işlemiştir.
Kocası Ahab, Novat isminde Yizreli bir bağ sahibinden sarayına en yakın olan bağı gümüş karşılığında ister ancak Novat “Atalarımın bana bıraktığı mirası sana vermekten Rab beni esirgesin.” diyerek bağını satmak istemez. Burada da devreye üzerine biçildiği fettan, üç kağıtçı ve zalim sıfatlarıyla Jezabel girer. Kocasının mührünü kullanarak “Novat tanrıya sövdü” diyerek yalancı şahitleriyle yalanlar uydurup Novat’ın taşlanarak öldürülmesini planlar.
Fikirlerini İsrailoğulları’nın en güçlü adamı olan kocası kral Ahab’a kabul ettirebilecek kadar akıllı, kendi inançlarını savunabilecek kadar cesurdur, öyleyse bu “putperest ve büyücü” kadına, kendinden sonra gelecek bütün kadınlara bir ders olması için korkunç bir ölüm gerekecektir. Sarayının yüksek surlarının üzerinden aşağıya atıldığında kanı, bedeninin üzerinden geçecek olan atların üzerine sıçrayacak ve bu “ lanet olası kadının” ölüsünü köpekler yiyecektir.
“Jezabel’in leşi İsrail topraklarına gübre olacak ve kimse bu Jezabel’dir, diyemeyecektir.”
Jezabel için yazılan ölümün şüphesiz en çarpıcı sahnesi Jezabel’in kendi ölümü için soğukkanlı bir şekilde hazırlanmasıdır. Gözlerine sürmesini çekip, saçlarını tarayarak kendi izinden gelecek kadınlara bir ders vererek ölümüne hazırlanır. Jezabel’in Baal’e tapması sadede kendisinin değil, kendisinin inancına saygı gösteren kocası Ahab’ın da soyunu lanetler.
Jezabel’in “hak ettiği ölüm biçimi” ardından gelecek asi kadınlara “Yeteri kadar iffetli, inançlı ve uysal olmazsanız ölümünüz ancak köpeklere ikram edilecek kadar saygı görür.” uyarısını yapmaktadır.
Araştırdığım bu trajik hikâyeyi Jezabel’i bana tanıtan Atilla İlhan’ın Üçüncü Şahsın Şiiri ile bitirmek isterim.
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka’dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım