“Kapatıyoruz!”

“Tamam,” dedim. “Neyi?” diye sormam gerekirken. Belki bir ihtimal beklenen cevabı alırdım. “Neyi olacak? Dünyayı!” derdi yamuk burunlu barmen.


Dedektif ceketi giyen ve üçüncü sınıf romanların yan karakteri olan bir kadınla bakışmaktaydım o sıra. Belli ki o da bir ses bekliyordu. Yan karakterdi ne de olsa. Baş karakter soru sormadan konuşamazdı. Hele ki başka bir yan karakterle, hiç! Barmenler, jokerdir. O yüzden birkaç kelam edip ya ortamın havasını değiştirirler ya da baş karakterin önüne buzlu viski koyarlar. Yan karakterler ise bira içerler. Bir birayı tüm gece ayalarında ısıtırlar, sonrasındaysa sarhoş olan baş karakteri götürüp yatağına serpiştirmekle mükelleftir.

Ne bok yiyeceğini bilmediğinden mütevellit bara geri dönüp bira içmeye devam eder. Öyle terbiyesizlik edip viski içmeye kalkışmaz. Yan karakterdir ne de olsa o. Sanço Panza’dır, asla Don Kişot değil.

Ama şu güzel kadın nasıl oluyor da yan karakter olabiliyor hikayemde? Açıklayayım. Sürgünlere giden adama sevdalıdır kadın. Aşk, onu kendi hayatında yana itmiştir. Yani o hayatın içinde o kadın yaşamıyor, adam yaşıyor. Kadın, her gece onu görmek için gelir bu bara, o köşeye kurulur. Sevdiği adamı hayal eder. Onun gibi içmek, onun gibi acı çekmek, onun gibi oturmak ve onun gibi sevişmek ister.

Yan karakterlik zor zanaat vesselam. Kimsizlik ve kimliksizlik arasında bir araf.


“Hadi, kapatıyoruz dedim ya... Bak, sen dışında herkes gitti.”

Barmenin burnu ne zaman düzeldi? Sildiği masalar pırıl pırıl pırıldarken yansımadan gördü kendini de, bir yumruk çakıverdi soldan. Koca burun karaya oturan yelkenli gibi dümdüz oldu belki de.


Aheste bir şekilde kalktım tabureden. Kalkmamla yere kapaklanmam bir oldu. Bir yerden “çıtırt!” diye ses duydum sandım. Ya gözlüğüm kırılmış olacaktı, var olsaydı kesin kırılırdı ya da kemiklerimden biri. Birayı tutarak ısıtmama yarayan parmaklarımı kontrol ettim. Sapasağlamdılar. Bira içmeye devam edebilirdim. Herkesin sevdiği önceden yamuk, şimdi düz burunlu barmen yanıma geldi. “İyi misin abla taksi çağırayım ister- Hassiktir! Abla burnun kanıyor, hastaneye gidelim!”

Herkesin sevdiği önceden yamuk, şimdi düz burunlu joker barmene siktiri çekip çıkışa yöneldim. “Bir daha dünyada içmem!” diye bin on yedinci sözümü verdim kendime.

Dışarı çıktığımda güneşin huzmeleri yumurtaya benzeyen gezegeni aydınlatıyordu. Sapsarı bir yumurtaydı bu, boşlukta salınan... Venüs! Ne güzel bir isim be! Bu gece ben, Venüs'üm. İşte o kadar. Sırıtarak süzüldüm içeriye, keyfim yerine gelmişti. İki duble viski söyledim; biri bana, diğeri birazdan şu yanımdaki kadına. Baş karakter benim artık. Hem daha uydurmadığım tonlarca hikaye var. Koskoca Venüs’ün, Venüs’te iki duble viski içerken anlatacak hikayeleri olmayacak mı sanıyordunuz? Yıldızlı bir geceyse eğer, buradan Kutup Yıldızı'm daha net görünüyordur eminim. Sonra gelsin yıldızlı hikayeler, gitsin boş viski şişeleri. Son bir kez kaldırıyorum başımı, kanlar beynime hücum ediyor. Sırtımda dünyanın bulutlarını hissediyorum. Dayanamayıp çeviriyorum başımı arkaya. Bakıyorum camları silinmemiş bulutumsu lekelerin sansüründeki gezegene. Önceden yamuk, şimdi düz burunlu Joker Barmen’in gözyaşları kana karışmış. İyice keyifleniyorum. Ateş suyumu tek nefeste içiyorum, pipetsiz. Kadınımı yaratmaya başlıyorum yan taburemde.


                                                                                         Amsterdam '19