Acı olan şudur: bu yazıyı aylar önce cinayete kurban giden Pınar Gültekin anısına kaleme almıştım. Aylar geçti, Pınar'ın katili hüküm giydi ama hiçbir şey değişmedi. Bu sorunlar hâlâ sofralarımızın ortasındaki o büyük tabakta ve bütün politikliğiyle yerini koruyor. Biz ise yemeye devam ediyoruz. Adalet var yersen, hukuk devletiyiz yersen, yersen...


Konuya olabildiğince siyasetten uzak durarak yaklaşmayı düşündüğüm bir yazı olmasını temenni ediyorum. Belirtmek isterim ki konuyu, ülkemiz özelinde değil tüm insanlık adına ele alacağım. Öncelikle ben başlıktaki başlıklara farklı bir açıyla bakıyorum ve artık ne yazık ki yaşananlardan acı duyamıyorum çünkü kendi düşen ağlamaz. Bu yazıyı okurken ben yazmışım gibi değil de biz yazmışız gibi düşünün. Yazıyı biz yazdık, biz düştük ama ağlayan da biziz, acı duyan da... Lütfen! Samimi olalım. Buradan kendimize acı çıkarmayı hak etmiyoruz. Vicdanımızı haberleri okuyup, izleyip acı duyarak rahatlatmaktan vazgeçelim. Konu hakkında kitaplar yalamış yutmuşluğum ve/veya bu yazıyı savunduğum şeyleri baltalayacak “eril bir dil" kullanmadan bitirebilecek yetkinliğim yok. Güncel yazmamayı adet edinmiş biri olarak bu güncelde yazmamın nedeni, meselenin beni hissizleştirecek seviyeye gelmiş olmasını fark etmemdir. Sürçülisan edersem affetmeyin ki doğrusunu öğrenebileyim. Yazıyı öldürülen kadınlara, istismara uğrayan her bir çocuğa, kesilen bir ağaca, şiddete uğrayan bir hayvana armağan etmiyorum. Çünkü bundan çok utanırım. Bir şekilde özgürlüklerini elinden aldığımız bu canlara ben arkalarından birkaç sayfa yazı yazıp bakın sizi savundum diyemem. Çünkü savunmadım. İlk kadın öldürüldüğünde sustum. Bir çocuğun canı ilk yandığında ben hayatıma devam ettim. Bir hayvan eziyet görürken onu önemsemedim. Bir ağacın gölgesini yerinde bulamadığım sabah güneşe sövdüm. Bunların hepsini ben yaptım.

 

Şimdi yazının başına dönün ve dördüncü cümleyi tekrar okuyun. Okuyup geldiniz mi? Evet aynen öyle, ben bunları yaparken hepiniz suç ortağımdınız. Şimdi ağlamayı ve acı duymayı bırakın. Senin vicdan rahatlatmanın yitip gidenlere hiçbir faydası yok artık. Üzgünüm. Ama bir şeyler yapmak mı istiyorsun? O zaman gerçekten bırak acı duymayı ve ağlamayı. Bundan sonrası için bir şeyler yapma fırsatın var. Ve o zaman vicdanın en gerçek haliyle rahat olacak. Zaten tweet atıyorum, eleştiriyorum, şiddetle karşıyım mı dedin? Deme. Ayağa kalkman gerek. Hesap sorman gerek. En önemlisi kendinden başlaman gerek. Eğer bir erkeksen mesela bundan sonra kadının cinsel organı üzerinden işleyen küfürleri ağzına almamayı başarabilir misin? Dilde değişim. Eğer bir kadınsan hemcinsin hakkında kötü yorumlar yaptığın anları düşün, hemcinsine düşman olduğun anları. Dedikoduyu bırakabilir misin? Kişilikte değişim. Senin bir kız kardeşin var sanıyorum abisi. Kız kardeşini koruyor musun? Koruma. Senin korumana ihtiyacı yok. Ki koruduğunu zannederken onu baskılıyorsun. Üzgünüm, senden çekindiği için sana hiçbir derdini anlatmayacak hatta yalanlar söyleyecek. 5 yaşında bir oğlunuz var beyefendi. Kaç kez aslan oğlum diye sevdiniz onu? Çok kez. Anladım ama üzgünüm, oğlunuz aslan değil. Oğlunuz bir insan ve büyüyünce de mahallenin delikanlı ağabeyi değil, bir birey olacak sadece. Kızınıza pembe, oğlunuza mavi takımlar mı alıyorsunuz hanımefendi? Pardon, renklerin cinsiyeti olduğuna nasıl inandınız? Renkleri rahat bırakmanın vakti çoktan geldi geçiyor. Peki ya siz teyze? Haberlerde izlediğiniz öldürülen bir kadın için “O saatte orada ne işi varmış?” dediniz mi? Dediniz değil mi? Cinayet işlemek saat kaç ile kaç arasında meşru, bize de söyleyin lütfen. Bey amca? Aynı kadın için siz “Kadın kuyruk sallamasa erkek yapmaz” dediniz mi hiç? Dediniz değil mi? Üzgünüm bey amca, eşinize aşık değilsiniz. Eşiniz de size aşık değil. Çünkü sizin kafanızda sevmek kuyruk sallamakla eşit. Tabii en temelde bunların hiçbiri sizi ilgilendirmez, orası apayrı. Yontma taştan başlamamız gerekir. Kısa etek mevzusuna gelelim. Cinayeti meşru kılan giyim tarzları listesini acilen beklediğimizi belirteyim. Öte yandan kaç türbanlı kadının öldürüldüğünü saymanızı istirham ederim.

 

Hepimiz siyaset söz konusu olduğunda masaya yumruğumuzu vururuz. İllaki söyleyecek sözümüz vardır. O nedenden politik söylemlere de aşinayızdır. Öyle ki politik üslup, gündelik yaşamımıza da iyiden iyiye sirayet etmiştir. Yukarıda örnek verdiğim bütün söylemler, daha toplumun kendisinden hatta aile biriminden çıkagelir ve son derece politiktir. O yüzden ben meseleye politikacıların başlıklar hakkındaki söylemlerinden yaklaşmadım. Mesele direkt olarak şu an bulunduğun aile/arkadaş ortamında politik zaten. Kişisel gelişim(!) kitaplarının “değişime kendinden başla” basmakalıbından hiç hoşnut olmayan biri olarak direkt olarak SANA diyorum ki değişime kendinden başla. Yoksa sen de öleceksin, sen de kısıtlanacaksın, senin de gölgeni elinden alacaklar, nefesini elinden alacaklar ve başını okşayacak bir hayvan özleyeceksin. Yazıya başlarken dile getirmek istediğim çok daha fazla detay vardı. Dayanma gücüm buraya kadarmış. Bu yazıyı biz yazıyoruz. Devamını sen yaz. Unuttuğumu, atladığımı veya yanlışımın doğrusunu sen yaz. Yaz ki bunları konuşmayacağımız günlere erişelim çabucak. Çünkü hayatta konuşulması gereken çok ama çok daha güzel şeyler var.