Hayatın fazlalığını aldım avuçlarıma
Sen de pembe panjur
Ben diyeyim ahşap kokusu
Evrilen bir kadın huysuzluğunda
Sonlu bir bahar bu
Kapı eşiğinin soğukluğundan ziyade
Olanın bitenin ayazı vurur
Düze çıkarır başak vermemiş buğdayları
Doğuşu can yakar
Botticelli’nin ellerinden kayar venüsü
Döner durur başımda
Astığım çamaşırlar ve naneli limonata
Buzsuz hatta sıcak
Çinko tavan gençliğim tümden içeri alır sesleri
dışardaki çığlığa karşılık veremem bu ses kısıklığıyla
Bir meydan vardı, tarif edemediğim yanımdı
Tadını alamadığım elmalar
Acımtırak gelen çekirdekleri vardı
Şimdi yaldızlarla süslerdim bu şiiri
Tavandaki urganla göz göze gelip
Plaktan açardım şarkıları nostaljik heveslerle
Kırmızı güller ekerdim belki beyaz
Ben bu yaşama umuduna kanmıyorum artık
Romantize edişlere
Mutluluklara ve rengarenkliğe
Ellerimle ufaladım birer birer hepsini
Beni yeniden var edecek
Köklerimi salacak çocukluğumu
Yılların eskitemediği huysuzluğumla
O korkunç sessizlikte yankılanan bir cümle şimdi şakaklarımda
tekrar ve tekrar ediyor
“Pencereyi aç tanrım sığamıyorum bu gökyüzüne.”