Günümüzde toplumsal alanda yaşadığımız sorunların temel sebebi üzerine derinlemesine eleştirel düşüncede bulundunuz mu? Sıklıkla yaptığım bu eylem sonucunda bazı çıkarımlar elde ettim.


Özellikle ülkemizde kadına ve çocuğa yönelik şiddet tırmanışa geçti desek yeridir. Bir habere üzülürken diğerini görüyoruz. Anıt Sayaç'ın yüzümüze tokat gibi vurması gerekirken bir şeyleri değiştirmediği de ortada ne yazık ki. Oluşturulmak istenilen farkındalık, bilinçli bir azınlıkça kabul görüyor sadece. Her gün cinayet ya da şiddet haberi görür olduk. Alışmamak gerekirken o yola itmek isteyenler var. Gündemde İstanbul Sözleşmesi var. Düşünsenize, böyle bir sözleşmeye karşı çıkan siyasiler var. Ve dahası karşı çıkan kadınlar var. Sırf, kişisel çıkarını kaybetmemek için başka bir kadının şiddet görmesine göz yummaya razı bir kesim var. Böyle bir toplumda kadın cinayetlerinin bitmesini beklemek ne kadar gerçekçi olabilir ki?


Sevgiliyi, eşi dövmek, yakmak, öldürmek sağlıklı bir bireyin davranışı değil. Böyle birinin de toplumda barınmaması gerekir. Sosyal medya olmasa birçok tecavüzcü ve katil, toplumsal tepkisizlikten serbest bırakılacak. İncelediğimizde, hukukun da yetersiz olduğu aşikar. Karar verici, mevcut kanun nezdinde hareket ettiğinden inisiyatif alması oldukça kısıtlı. Sanığın da temyiz gibi bir hakkı olması hareket alanını iyice daraltıyor. Parlamento tarafından kadına ve çocuğa yönelik şiddet uygulayanlara ağırlaştırılmış cezaların kanunlaştırılması, mevcut problemlerin de bitmesine vesile olabilir.


Şiddeti özendiren dizi, film, kanal, reklam, sosyal mecra; neresi varsa tepki gösterilmeli. Özellikle bazı yapımlar maço tiplemelerini öne çıkararak özendirmekte ve genç kızların ilgisini çekmektedir. Yaşça küçük olduklarından kendilerinin başına duydukları, gördükleri şeylerin gelmeyeceğinden emin bir vaziyette dizi ve filmlerde gördükleri maço karakterlerden hoşlanıp öyle biriyle birlikte olan gençler, ne yazık ki çoğunlukla üzülmekte. Masaya yumruk vuran, kendisi için kavga eden, kendisine bağıran, söven kişiden haz almak da sağlıklı birey davranışı olamaz. Sosyal medyada ve ekranlarda özendirilen bu karakterlerin de kontrol altına alınması gerekiyor. Okullarda, bireyin kendi kendine yetebileceği öğretilmeli ve bireyin psikolojik şiddet tanımını kavraması sağlanmalı. Değil uğramak, sezdiği an ailesine haber vermeli.


Sorun sadece kadın ve çocuğa şiddet de değil aslında. Maske takmadığı için uyardığınız bir vatandaş tarafından saldırıya uğrayabilirsiniz. Kaldırımda yürürken bir anda tokat yiyebilirsiniz. Çaldığınız bir korna yüzünden hamile eşinizle beraber psikolojik şiddete maruz kalabilirsiniz. Ya da balkonda çay içerken magandanın biri sizi vurabilir. Artık somut adım atılması gerekiyor. Cemil Meriç'in dediği gibi: "Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, namuslu ve namussuzlar vardır." Aslında tüm mesele bu. Siyasi kaygı ve düşünceden uzak bir şekilde, ortak paydada buluşmalıyız. Hareket halinde olduğumuz toplumun her alanında saygıyı en öne koyarak hareket etmeliyiz. Saygı, içten gelmenin de ötesinde hukuki temellere dayalı zorunluluktan da olmalı ki herkes korkusuzca istediği saatte ve yerde dolaşabilmeli. Potansiyel saldırgan, kolluk gücünden değil; hukuktan, adaletten korkmalı. Böyle sürdükçe iyiler sessiz kalmaya devam edecek. Gün gün iyiler sessizleşirken kötüler de ses çıkarmaya devam ediyor ve gölgelerinin boyu büyüyor.


Kadına yönelik şiddet, bu çağda başlamadı. Hammurabi kanunlarında tecavüzün cezası belirtilir. M.Ö. 18. yy'dan bahsediyoruz. Aradan 3800 yıl geçtiği halde şiddetin engellenemediği ortada. Dagmar Herzog, Avrupa'da Cinsellik kitabında, 19. ve 20. yy'daki cinsel saldırılara dair günümüze ışık tutan çıkarımlar yapmıştır. Bugün, modern diye tanımladığımız ve kadına yönelik şiddetin en az görüldüğü ülkeleri barındıran Avrupa, bu duruma çok uzun yılların süreciyle gelmemiştir. 100 yıllık bu değişimin ana hatlarını kavramak gerekiyor. Şiddet az ya da çok her zaman tarihte olmuş. Ama bu durum, böyle devam etmesini de gerektirmiyor. Her ne olursa olsun sessiz kalmamak gerekiyor.


Ayrıca konuyla alakalı Dr. Öğr. üyesi Evren İpek ve Dr. Öğr. üyesi Özlem Ayvaz Kızılgöl'ün "Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Kadının İşgücüne Katılımına İlişkin Mikroekonometrik Analiz: Türkiye" makalesini okumadıysanız bir göz atmanızı öneririm.