Yıllardır bu yazıyı yazmak istiyorum ama yazamadım çünkü Alfred Stieglitz ismi modern fotoğrafın ta kendisi. “Modern fotoğrafçılığın babası” lakaplı sanatçı fotoğrafın bir sanat dalı olduğunun kabul edilmesi için savaşmıştır ve galip gelmiştir.
Yaşamı boyunca iki dünya savaşına şahit olan ve 1946 yılında, 82 yaşında hayata veda eden Stieglitz, babasının isteği doğrultusunda makine mühendisliği okurken fotoğraf ile tanışır. Fotoğrafa olan aşkını ” Fotoğraf benim tutkumdur, gerçeği aramak ise benim takıntımdır.” sözleriyle anlatır.
Sivri dili ve kararlı tutumu başına bela olan sanatçı, editörü olduğu “American Amateur Photography” dergisinden kovulur ve bu sayede kendi dergisi “Camera Work” hayat bulur.
Sanat fotoğrafçılığı adına en önemli hamlesi, fotoğrafın diğer görsel sanatlardan farklı olduğu fikrini baz alan “Photo-Secession” topluluğunu kurmaktı şüphesiz. New York, No:291’de, o yılların en önemli sanat galerisini açtı. Galeride sadece fotoğrafçıların işleri yoktu; Picasso, Matisse, Rodin, Cezanne, Brancasi, Marin, Hartley ve biricik aşkı Georgia O’Keeffe de işleriyle galeride yer almıştı.
Stieglitz'in fotoğrafı insanı konu alır, yakın portresi çekilmiş bir insanın duygularını, düşüncelerini, onun bütününü gösterir bizlere ve bu düşünceye inanır. Bu mantıkla, çekmiş olduğu bir bulutta bile kendinizden bir şey bulmanızı garantiler.
1910’a kadar olan süreçte karanlık odada resimsel efektler yapan sanatçı, 1917’de resme benzemeyen fotoğraflar üretmenin esas olduğunu savunarak, geçmişteki üslubunu reddeder. Bunu da “Amacım fotoğrafa daha çok benzeyen fotoğraflar üretmek, öyle ki daha önce hiç görülmemiş ve bakıldığında hafızalara kazınacak…” sözleriyle açıklar.
Fotoğrafı, fotoğraf yapan Alfred Stieglitz her fotoğrafçının tanıması ve öğrenmesi gereken bir yapı taşıdır.
Peri Kazancı