Dünyada yedi milyardan fazla insan var. İnternetin yalancısıyım, tek tek saymadım. Canına yandığımın çekik gözlüleri yaktı bizi yine. Yarasa diyorlar, yemişler etini, içmişler suyunu, yaramamış. ‘’mundan çıkmış yangın’’ tabii zamanında da Çin prensesleri, Uygur kağanlarıyla evlendiriliyormuş. Kıymetli büyükleri, devletlerinin menfaatleri ve bekasını düşünerek elçi ile haber yollatıp, Abbasilerin yavuklularını, kendi prensesleriyle everiyorlarmış. Ayıptır, günahtır. Seven, sevdiğine kavuşsun yahu! Tabii o zamanlar ‘’aşk’’ belki icat olunmamıştır. Prenses Ning Kuo, var git yoluna sen, kızım… Devir değişti artık, aşrı aşrı memlekete oğlan vermiyoruz biz! Konumuza dönecek olursak eğer, bu hastalık için nüfus politikası diyen de var. Hepsi Amerika’nın oyunu da olabilirmiş. Miş miş, muş muş. Şehir olan değil.
Hastalık, nefes ve temas yoluyla bulaşıyor. İnsanlar ABD’ de 2000 kişilik ‘’koronasanabana’’ partisi yapıyorlar. Tabii baskın da yapılamıyor, helikopterle bir şekilde kalabalığı dağıtmaya çalışıyorlar. İnsanları korumak için insanlar görevlendiriliyor. Ancak insanlar, yaratıkları korumak için canını tehlikeye atıyorlar. Bu da böyle bir durum. Evlerden çıkmamamız gerekiyor, haliyle. Ülkece, sosyal mesafeyi nasıl korumamız gerektiğini, elimizi nasıl yıkamamız gerektiğini (ellerim tombik tombik, kirlenirse ne komik, kirli eller sevilmez, güzelliği görülmez…’’) çocuk şarkıları eşliğinde, yeni yeni öğreniyoruz. Bu salgın hastalık bize çok şey öğretti diyebilirim. Örneğin, ülkemde ne çok kişi varmış, Türkçe bilmeyen… Ne çok insan varmış, insan olmayan… Görüyoruz, gözümüz görmek istemese de. Duyuyoruz, kulağımız duymak istemese de.
Kullandığım ‘’geçim derdi’’ ibaresinin, yazdığım her şeyi kapsadığını belirtmek isterim. Geçim derdi, sadece bir evin ihtiyaçlarından, faturalarından, bir ailenin temel gereksinimlerinden ibaret değildir. Geçim derdi, ülkece sorunumuzdur. İnsanların birbirlerine olan saygılarıdır. Örneğin, özel alana saygı, özel yaşama saygı, yaşam hakkına saygı, inançlara ve görüşlere, görünüşlere saygı! Biz bunları bilmiyoruz. Karantinadayız ama canımız sıkılıyor diye komşularımıza ve akrabalarımıza misafirliğe gidiyoruz. Virüse yakalanıyoruz, hastaneden korktuğumuz için kaçıyoruz. Üstüne üstlük başkalarına bilinçli olarak bulaştırmaya çalışıyoruz. Yaşlılarımıza saygısızlık ediyoruz. Her şeyi dalga malzemesi yapıyoruz. Dini inançlara saygısızlık yapıyoruz. Kendi yaşama hakkımıza saygımız yok, diğer insanların yaşama hakkına saygımız yok. Bilgisiz, bilgi dağıtıyoruz. Ayet bilmeden, din satıyoruz.
Geçinemiyoruz!
Geçinmek, iletişim kurabilmektir. İçinizi döktüğünüzde, sır saklamasını bilen bir yüreğin size kulak olduğunu bilmektir. İnsanca yaşayabilmek, insan olabilmek, insan insana yürüyebilmektir. Bir gülümsemenin bin somurtmayı yenebildiğini göstermektir. Hak geçmemesidir. Helal olsun-dur. Canın sağ olsun-dur! ’’İyi ki’’ ile başlayan bütün cümlelerdir. Gönül almaktır. Geçinmek, geçinebilmek… Bizim kanayan yaramızdır.
Bizim tek derdimiz, geçim derdi!
Çünkü
Kare kutuda kim çıkarsa ona inanıyoruz. Kim oynarsa iyi belliyoruz. Kim ağlarsa üzülüyor, kim gülerse hayıflanıyoruz.
Kare kutuda kim giyinirse özeniyor, kim soyunursa söyleniyoruz. Kim söylüyorsa dinliyor, kim anlatıyorsa kabulleniyoruz.
Kare kutudakiler için birbirimizi öldürüyoruz. Kare kutudakiler ölmüyor, biz ölüyoruz.
Kare kutular için çalışıyoruz, kare kutudakiler için yanımızdakileri harcıyoruz.
Kare kutudakiler bizi görmüyor. Kare kutudakiler bizi gömüyor.
Ve en sonunda yine kare kutular kazanıyor, gidip daha büyüğünü alıyoruz!
Geçinemiyoruz!